2001 krizinden sonra uygulamaya geçen istikrar programı sayesinde yüzde 100’lere yaklaşan enflasyon göreli olarak çok hızlı bir biçimde yüzde 10’un altına çekildi.
Tam üç yıl önce, 2004 yılının şubat ayında yıllık enflasyon yüzde 9.5 olmuştu.
Bu tarihten sonra enflasyon inmekte nazlanmaya başladı. 2005 yılının ekim ayında en düşük düzeyini gördü ve yıllık enflasyon yüzde 7.5 oldu. Daha sonra yükselmeye başladı. Geçen yılın ortasında yaşanan çalkantı öncesi, yıllık enflasyon yüzde 8.8 idi. Çalkantıyla beraber yüzde 10’un üzerine geldi. Geçen ay itibariyle de, yıllık enflasyon yüzde 9.9 civarında gerçekleşti.
KÖTÜ HATIRALAR
Dünya standartlarında yüzde 8-10 arasındaki enflasyon çok yüksek sayılır. Örneğin, yükselen piyasalar arasında, yabancı sermaye açısından rakip olduğumuz ülkeler içinde enflasyon, Brezilya ve Güney Afrika’da yüzde 5’in altındadır. Türkiye enflasyonu bu düzeylere çekmekte zorlanmaktadır. Neden?
Her şeyden önce, geçmiş otuz yılda yaşanan yüksek enflasyon ekonomide küçümsenmeyecek katılıklar yaratmıştır. Hatıralar kötüdür. Kötü hatıralar büyük ölçüde uygulanan politikalara olan güveni azaltmaktadır. Ekonomik birimler görmeden inanmak istememektedirler. O kadar ki, çoğu kez, gördüklerinde de inanmamaktadırlar.
Kötü hatıraları unutturmak kolay olmamaktadır. Arada bir yaşanan çalkantılar yeniden kötü hatıraları akıllara getirdiğinden, çalkantıların olumsuz etkileri göreli olarak daha kalıcı olmaktadır. Sorunun önemli bir boyutu buradadır.
Kötü hatıraları çabuk unutturabilecek ve uygulamadaki ekonomik politikaların kalıcılığı konusunda ekonomik birimlerin tereddütlerini giderebilecek yapısal reformların gecikmesi veya savsaklanması bir başka katılık unsuru olmaktadır.
YABANCI SERMAYE
Yabancı sermaye girişleri enflasyonla mücadelenin başlarında enflasyonun inmesinde küçümsenmeyecek katkılar yaparken, bir noktadan sonra enflasyonla mücadeleyi zorlaştıran bir unsur olabilmektedir. Yabancı sermaye girişleriyle güçlenen Türk Lirası karşısında Merkez Bankası kayıtsız kalamamaktadır. Dolayısıyla, döviz girişleri otomatik olarak Merkez Bankası’nı para basmaya zorlamaktadır.
Dönemsel olarak yabancı sermaye çıktığında, Türk parası değer yitirme eğilimine girmekte, döviz rezervlerini koruma güdüsüyle Merkez Bankası döviz kurları üzerindeki baskıyı hafifletmemekte ya da hafifletmekte geç kalmaktadır. Bu kez de, döviz kurlarındaki yükselme enflasyona olumsuz yansımaktadır.
Kısacası, döviz girişleri parayı bollaştırırken, döviz çıkışları kurlardaki yükselmeyle fiyat düzeyini olumsuz etkilemektedir. Bu mekanizma enflasyondaki eğilimleri yabancı sermayeye endeksli hale getirmektedir. Uluslararası sermaye oynaklaştıkça, bizim gibi ülkelerde enflasyon da oynak hale gelmektedir.
Önümüzdeki dönemde kamu finansman dengesinin enflasyonla mücadeledeki olumlu katkısı geçmişe göre çok daha az olacaktır. Ama, kamu finansmanındaki bozulma enflasyonu olumsuz etkileyebilecektir. Dolayısıyla, enflasyonun geleceği, olumlu yönde, giderek çok daha fazla para politikasına endeksli hale gelmektedir.
Bu durumda, enflasyonun dünya standartları düzeyine indirilmesi para otoritesinin, döviz girişi olduğu dönemlerde para yaratmayı durdurması, döviz çıkışı olduğu dönemlerde de döviz kurlarının fırlamasını engellemesiyle kolaylaşacaktır. Döviz girişleri olduğu dönemlerde bu strateji bazı kesimleri doğal olarak kızdıracaktır. Ama, ekonominin uzun dönemli istikrarı açısından, önemli olan, kurları yükseltmek değil, enflasyonu düşürmektir.