PARA politikasının işi fiyat istikrarının devam ettiği dönemlerde dahi olası bir enflasyon baskısı ile mücadele etmektir. Fiyat istikrarının olmadığı ortamlarda para politikasının işi çok daha zordur.
Dünkü yazıda enflasyondaki eğilimin geçen yılın son döneminden itibaren olumsuz yönde değişmekte olduğunu vurgulamıştım. Eğilimlerdeki değişimin geçici ya da kalıcı olduğunu teşhis etmek elbette çok zordur. Ama, uluslararası piyasalardaki çalkantılar sırasında Türk Lirası’nın değer düşüşüne seyirci kalınmasıyla "arz yönlü bir şok" oluşmasına izin verilmiş ve enflasyondaki eğilimlerdeki değişme bir anlamda perçinlenmiştir.
GÖRÜNTÜ BOZUKLUĞU
Enflasyondaki eğilimlerin kalıcı ya da geçici olduklarını anlayabilmek için "temel enflasyon" denen mevsimsellikten ve arızi gelişmelerden arındırılmış bir fiyat endeksi kullanılır. Mevsimsellikler ve arızi gelişmeler kalıcı olmadığından, temel enflasyon kavramı orta dönemli enflasyon eğilimleri hakkında iyi bir fikir verir.
Bütün bunlar her ay açıklanan ortalama enflasyon rakamlarının önemsiz oldukları anlamına gelmez. Aksine, para politikasının yoğunlaşması gereken enflasyon rakamı kamuoyunun takip ettiği, kalıcı ya da geçici olsun, ekonomik birimlerin muhatap olduğu ortalama enflasyon rakamlarıdır. Ücret ve fiyatlar bu enflasyon baz edilerek tespit edilmektedir. Dolayısıyla, "temel enflasyon" rakamı analiz açısından sağlıklı bir göstergedir, ama para politikasının tek ya da en önemli kılavuzu olamaz.
Bu yaklaşım içinde, fiyat istikrarını amaçlamış bir para politikasının orta dönemde enflasyon eğilimlerinin değişmediği, ama kısa dönemde enflasyonda çıkışların yaşanabileceği bir ortamı kabul edebilmesi mümkün değildir. Kısa dönemdeki gelişmeler beklentileri olumsuz yönde değiştirerek orta dönemdeki görünümü de mutlaka bozacaktır.
Uluslararası piyasalardaki çalkantıların Türkiye’de oldukça fazla hissedilmesi sırasında para politikasının yaptığı en büyük hata burada olmuştur. Temel enflasyon kavramı altındaki orta dönemli görünüme bakarak döviz kurlarının beklentileri alt-üst edecek boyutlarda fırlamasına izin verilmiştir. Sorun, para politikasının bir sorunu olarak çok geç görülmüştür.
Likidite ve döviz kurları üzerinde kararlı tutum geç alınmıştır. Haftada bir Para Politikası Kurulu toplayarak para otoritesi gelişmeleri arkadan takip ettiği ve kararlarını panik havasında aldığı izlenimini vermiştir. Gerçekten öyle olmasa da, bu görüntü işleri daha da zorlaştırmış ve ortamı germiştir.
FAİZ ARTIRIMI
Enflasyonist baskıları dizginleyebilmek için ekonominin üstlenmesi zorunlu olabilecek ekonomik maliyetler, enflasyon yükseldikten sonra indirmeye yönelik üstlenilecek maliyetlere göre çok daha azdır. Dolayısıyla, olası maliyetleri asgaride tutup fiyat istikrarını hedefleyen bir para politikası daima olası enflasyonist baskılarla mücadele edip, her ne pahasına olursa olsun, enflasyonun çıkmasına izin vermemelidir. Bu aşamada, bu tren kaçırılmış görünmektedir. Şimdi, belli maliyetler ödenecektir.,
Her şeyden önce, enflasyonu yeniden eski düzeylerine çekmek için daha yüksek bir reel faize alışmak durumunda kalacağız. Merkez Bankası eskiye göre çok daha dikkatli bir tutum takınacaktır. Enflasyonda yukarı yönde yanlış yapmaktansa, ekonomik büyümede aşağı yönde yanlış yapmak daha kabul edilebilir hale gelmiştir. Kısacası, Merkez Bankası kendisinin önde koştuğu görüntüsü vermesi gerektiği artık daha iyi anlaşılmış görünmektedir.
Merkez Bankası’nın küçük de olsa son faiz artırımı bu çerçevede değerlendirilmelidir.