BASINDA Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı’nın açıklamaları yanlış aktarıldı. Enflasyon hedefi değil, resmi enflasyon tahmini değiştiriliyordu.
Enflasyonun hedefinin daha yılın yarısına gelmeden değiştirilmesi çok büyük bir yanlış olurdu. Ama, yılın yarısına gelmeden enflasyon tahminlerini yukarı yönde değiştirme durumunda kalmak da çok iç açıcı olmadı. Hedef, değiştirilmez, ulaşılmaya çalışılır. Tahminlerin yukarı yönde değiştirilmesi ise hedefi tutturamama riskinin arttığı anlamına gelir. Bu konuya yarın geri döneceğim.
REEL FAİZLER
Türkiye’nin enflasyon hedeflemesine erken geçtiği konusu tartışılabilir. Zamanında, bu konunun yeterince tartışıldığı savunulamaz. Enflasyon hedeflemesi, 2001 yılında uygulamaya başlanan programın bir aşaması olarak baştan kabul edilen bir olguydu. Artıları ve eksileri fazla tartışılmadı. En azından, bu konu kamuoyu ile paylaşılmadı. Şimdi de bu uygulamayı tartışmak çok geç olmuştur.
Büyük bir talihsizlikle Merkez Bankası’nın elindeki politika araçları ile enflasyon arasındaki ilişkinin en zayıf olduğu bir yılda "enflasyon hedeflemesi" politikası açık bir biçimde uygulamaya girmiştir. Sonuçlar mutlak olarak kendi elinde olmasa dahi, enflasyon hedefini tutturmadaki başarısızlık Merkez Bankası’nın itibarını ciddi bir biçimde zedeleyebilecektir. Gelecek yıllarda belirlenen hedeflerin ciddiyetini sorgulatır hale getirecektir. İçeriden kaynaklanan risklerin yanına dışarıdan kaynaklanan riskler de gelmiştir.
Enflasyon hedefi testten geçiyor
Merkez Bankası’nın bu aşamada "sinyal gönderme" gücü bir ölçüde vardır, ama enflasyonu kabul edilebilir sınırlarda etkileyebilme gücü kırıp dökmeye de neden olabilir. Dış risklerle bu güç bir ölçüde azalmaktadır. Bir anlamda, Merkez Bankası "hedef tahtası" halinde karşımızda durmaktadır. Her hangi bir merkez bankası için içinde bulunulabilecek en zor durum budur.
Enflasyon hedeflemesini ödün verilemez bir hedef kabul eden bir merkez bankası böyle bir ortamda çok daha fazla tutucu olacaktır. IMF ile gerçekleştirilen son gözden geçirmenin sonunda dile getirilen "Merkez Bankası’nın para politikası uygulamalarında daha ihtiyatlı olması gerektiği" tavsiyesi de bu bakış açısından kaynaklanmaktadır.
Yılın başlarında finans piyasaları Merkez Bankası’nın bu yıl 1.5 ile 2.5 puan arasında faizleri indirebileceği bekliyordu. Şimdi, faiz indirim beklentisi rafa kalkmıştır. Reel faizlerin yüksekliğinden şikayet ediliyordu. Reel faizlerdeki düşüşün, nominal faizlerin düşmesi yoluyla değil, enflasyonun artması yoluyla gerçekleşebileceği bir ortama girilmiştir. Böyle ortamlarda, ekonomik birimler aldanmazlarsa, reel faizler düşmez, aksine artar. Nominal faizler bu olasılığa şimdiden tepki vermeye başlamışlardır. Ekonomik birimler de ihtiyatlı olmak zorundadırlar.
DÖVİZ KURU
Hedef değişmese dahi, enflasyon tahminlerinin yukarı yönde değiştirilmesi mecburiyeti normalde bizim gibi ülkelerdeki merkez bankalarını kur artışlarına yönelik olarak daha duyarlı yapar. Para politikasında ihtiyatlı olmanın bir parçası da budur.
Dolayısıyla, döviz kurlarındaki yükseliş karşısında, "dalgalı kur rejimi" ve "dövizde aşırı oynaklık" masallarını bırakıp Merkez Bankası’nı döviz piyasasında daha sık görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Bir aşamada, kurlardaki oynaklık değil, döviz kurlarının geldiği nokta Merkez Bankası’nı tedirgin yapabilecektir.