ORTALAMA fiyatlardaki değişme makro ekonomik bir olgudur. Dolayısıyla, enflasyon görünümünü makro ekonomik büyüklüklere bakarak irdeleyebiliriz.
En azından, temel enflasyon diyebileceğimiz "enflasyondaki hakim eğilimler" makro ekonomik büyüklüklere bağlıdır. Petrol ya da gıda fiyatları gibi, ekonomik eğilimlerin dışında hareket edebilen fiyatlar enflasyon görünümüne ancak geçici etki yapabilirler. Buna karşılık, bu fiyatlardaki dışsal etkiler uzun bir zamana yayıldığında, temel enflasyon görünümüne makro ekonomik şartların yanında dışsal unsurların da eklenmesi zorunludur.
PARA, ÜCRET VE İTHALAT
Enflasyon parasal bir olgudur. Dışsal unsurlar bir tarafa bırakıldığında, temel enflasyonun doğrudan ilişkide olduğu büyüklük para arzıdır. Çok farklı para arzı tanımları vardır. Hangi tanımdaki para arzının enflasyon üzerinde daha etkili olduğu tüm ülkelerde tartışılır. Hangi para arzı göz önüne alınırsa alınsın, para arzını yaratan en önemli unsur Merkez Bankası bilanço büyüklüğü ya da onun bir bölümüdür.
Merkez Bankası’nın bilanço büyüklüğündeki artış 2005 yılının ikinci yarısında hızlanmıştı. Artış yıllık bazda 2006 yılının ortasında yıllık bazda yüzde 40’ı geçmişti. Uluslararası piyasalarda çıkan dalgalanmayla Merkez Bankası bilançosunu cömertçe artırmaktan vazgeçti. Bu da enflasyona olumlu yansıdı. Son üç aydır Merkez Bankası bilançosu yıllık yüzde 5-7 arasında artıyor. İleriye dönük enflasyon görünümü açısından, bu eğilim devam ettiği taktirde, temel enflasyonun olumsuz etkilenme olasılığı azdır.
Enflasyon görünümünü yakından ilgilendiren bir diğer unsur ekonomideki ortalama ücretlerin zaman içindeki gelişimidir. Bizde ekonomik analizlerde çok fazla yer verilmese de, reel ücretlerin emeğin verimliliğinden daha fazla artması enflasyon üzerinde arz yönünden olumsuz bir etki yapan unsurlardandır. Tersi bir gelişme de enflasyon görünümünü düzeltir.
Aslında, Türkiye’de enflasyonun hızla tek haneli rakamlara inmesinin arkasında reel ücretlerin emek verimliliğinden daha az artması hatta reel ücretlerin düşmesi olgusu küçümsenemez. Örneğin, 2000 yılında 100 olan imalat sanayindeki reel ücretler 2006 yılı sonunda 85 civarına geldi. Krizle beraber 2002 yılına kadar reel ücretler 80’e kadar hızla düşmüştü. 2002 yılından sonra reel ücretlerde gözlenen istikrara rağmen, emek verimliliğinde küçümsenmeyecek artışlar yaşandı. 2000 yılında 100 olan imalat sanayinde emeğin verimliliği 2006 yılı sonunda 140’lara geldi.
Dışa açık bir ekonomide yurt içindeki enflasyonist fiyatlama alışkanlıklarını değiştiren ya da fiyatlamayı disiplin altına alan unsurlardan biri ithalattır. Krizden sonra uluslararası likidite şartlarının da olumlu gelişmesiyle artan ithalat yurt içindeki fiyat artışlarını büyük ölçüde disiplin altına aldı.
RİSKLER
Sosyal açıdan reel ücret artışlarının emeğin verimliliğinden daha az artması, hatta reel ücretlerin düşmesi elbette sevimsizdir. İthalatın hızla artıp cari işlemler açığının artmasıyla yaratılan finansman riski de ekonomik açıdan olumlu sayılmaz. Ama, bu iki etken de Türkiye’de temel enflasyonu olumlu etkilediler. Yaşanan bu gelişmelere yüksek enflasyondan daha düşük enflasyona geçiş sürecinin sıkıntıları olarak değerlendirebiliriz.
1989 yılındakine benzer şekilde, siyasi kaygılarla, reel ücretlerin kısa bir süre için dahi olsa ciddi boyutlarda artırılması enflasyon görünümü açısından çok ciddi bir risktir. Aynı şekilde, uluslararası likidite şartlarının bozulup artan kurlar ve dış kredi olanaklarının kısılmasıyla ithalat talebinin düşmesi enflasyon görünümünü bozacak risklerdendir.