ÇOK fazla deneyimimiz olmayan bir dönemden geçiyoruz. Makro ekonomik veriler ileriye dönük olarak umut veriyor. Kamuda mali disiplin sürüyor.
Para politikası fiyat istikrarına odaklanmış durumda. Özelleştirmede önemli kazanımlar sağlandı. Dış piyasaların Türkiye ekonomisine yönelik ilgileri ve bilgileri giderek artıyor.
Ekonomik istikrarın tesisi için önemli adımlar atıldı. İç ve dış yatırımcılar gözünde belli bir güven sağlandı. Yine de, "acaba ekonomide hava değişir mi?" sorusu gündemi meşgul etmeye devam ediyor. İyimser bir yaklaşımla, sağlanan güvenin yanında ekonomik birimlerin ileriye dönük beklentilerinde ihtiyatlı olduğu söylenebilir.
İLKE DEĞİŞMELİ
Ekonomik istikrarın kalıcı olarak sağlanmasına yönelik olarak ekonomik birimlerin güveninin artması "olmazsa olmaz" koşullardan en önemlisidir. Güvenin artması ekonomik programın ödün verilmeden uygulanması şarttır. Ama, daha da önemlisi, kamu sektörünün (devletin) ekonomiye bakış açısının değişmesi gerekmektedir.
Geçmişten gelen alışkanlıklarımızla, Türkiye ekonomisinde kazançlar bireysel, kayıplar kamusaldır. Yani, alınan riskler gerçekleşip kayıplar söz konusu olduğunda, kişileri ve şirketleri devletin kurtarması beklenir. Dolayısıyla, risk almanın önemi azalır, ama kazançları artırmanın fırsatları yaratılır. Neredeyse, bu bakış açısı bir ilke haline gelmiştir. Devletin bu ilkeyi değiştirmesi lazımdır.
Devlet yaptığı harcamaların her kuruşunu hesaplamak ve tutumlu davranmak zorundadır. Verdiği hizmetlerin bedelini kullanandan almak, toplumsal kullanıma açık hizmetleri de vergi yoluyla finanse etmek devletin vazgeçilmez ilkesi olmalıdır. Bu çerçevede, köprü ve otoyollardan geçişlerin dini bayramlarda ve bayramı takip eden hafta sonunda ücretsiz olması doğru değildir. Gelir kaybı toplam içinde az da olsa, feragat edilen bu çeşit gelirlerin bu hizmetleri kullanmayanlardan alınan vergilerle karşılanması anlamına gelir.
Kamu yatırımlarının verimliliği ön plana çıkmalıdır. Devletin aldığı hizmetlerin asgari maliyetlerde sağlanması her harcama kalemindeki ölçütlerin başında gelmelidir. Ekonomik faydadan çok, sosyal fayda içeren harcamalarda da "harcamaların verimliliği testi" yapılmalıdır. Faydası ölçülemeyen, sosyal fayda yarattığı düşünülen kamu harcamaları genellikle faydadan çok ayırımcılık getirir, ekonomide rant yaratır.
Bütün bunlar kamu finansmanındaki disiplinin kalıcı olacağı yönünde atılmış adımlar olacaktır. Vergi hukuku, sosyal güvenlik reformu ve kamu kuruluşlarının işetmelerine yönelik programlanan yapısal reformların tamamlayıcısı, ama vazgeçilmez parçalarından olacaklardır. Bunu başarabildiğimizde, Türkiye ekonomisi sürdürülebilir büyümeyi başarabilecek altyapıya kavuşmuş olacaktır.
DIŞ DESTEK
Beğensek de, beğenmesek de, Türkiye ekonomisinin uzun dönemli büyümesi yurt dışından sermaye ithali yoluyla hem sağlanabilecek hem de güçlenecektir. Dolayısıyla, yurt dışından ihtiyaç duyulan fonların büyük bir bölümünün borçlanma yoluyla değil, doğrudan yabancı sermaye girişi yoluyla gelmesi Türkiye ekonomisinin uzun dönemli büyümesini sürdürülebilir yapacaktır.
Doğrudan yabancı sermaye çekebilmenin en önemli unsurlarından biri makro ekonomik dengelerin ileriye dönük riskleri asgaride tutacak bir biçimde oluşması ve bu dengelerin kalıcılığı (sürdürülebilirliği) yönünde ekonomik birimlerin güvenin sağlanmasıdır. Yani, "böyle gitmez" beklentisinin kırılması gerekmektedir.
Dengelerin kalıcılığı yönünde güven oluşturabilecek en önemli etken de kamu finansmanındaki disiplinin kalıcılığı yönünde atılacak adımlardır.