Ekonominin çeşitli kesimlerinden şikayetler her zaman gelecektir. Ekonomi normalleştikçe, anormal ortama alışmış ekonomik birimlerin normale alışmaları hem zaman alacaktır hem de sermaye isteyecektir.Ekonominin iyi yolda gitmesi risklerin azaldığı anlamına da gelmemektedir.
Aksine, enflasyon, büyüme, faizler ve kamu finansmanı gibi bazı makro alandaki iyileşmeler sürdükçe, bazı mikro alanlardaki riskler artabilmektedir. Hatta, mikro düzeydeki artan riskler sayesinde makro alanlardaki bir takım iyileşmeler gerçekleşmekte ve hızlanmaktadır. İyi havalarda bu çeşit riskler çok dikkat çekmezken, kötü havalarda şimdi pek fazla dikkat çekmeyen riskler ekonominin en zayıf halkalarından olabilmektedirler.
ŞİRKETLER VE BANKALAR
2001 yılına kadar ‘döviz riski’ çoğunlukla bankaların üstlendikleri bir riskti. Bankalar aldıkları bu riskin fiyatını fazlasıyla ödedikler. Sonunda, bankaların döviz riskini devlet üstlendi. Devlet de üstlendiği döviz riskini kazasız belasız göreli olarak son dört yılda azalttı.
Şimdi, özel sektör kapasitesinin üzerinde döviz riski alıyor. Dikkat edilirse, son yıllarda artan dış borçların çok büyük bir bölümü özel sektörün artan dış borçlarından oluşuyor. Özel sektörün bir kısmı yut dışındaki kendi paralarını kredi gibiymiş gibi yurt içine getiriyor.
Kimi özel sektör kuruluşları ise doğrudan yurt dışındaki bankalardan döviz borçlanıyor. Bunların da çoğu Türk bankalarının garantisi altında yurt dışından borçlanıyor. Yani, özel sektör dış borçlarını ödeyemez duruma gelirse, risk bankaların olacak. Bankalar bu yolla kredi riski alıyorlar, belki de daha önemlisi çok iyi ölçülmeyen ve yönetilmeyen ‘kur riski’ alıyorlar.
Tasarruf sahipleri Türk Lirası üzerinden yaptıkları tasarrufların vadelerini çok fazla artırmadı. Ortalama TL mevduatlarının vadesi üç aydan biraz fazla. Ama, banka kredilerinde ve şirketlerin kendi müşterilerine açtıkları kredilerin (ticari alacakların) vadesi çok uzadı. Yani, hem bankacılık kesimi hem de şirketler kesimi küçümsenmeyecek bir ‘vade riski’ almaya başladılar. Vade uyumsuzluğu iki kesim için de önemli hale geldi.
RİSKLER DEĞİŞTİ
Vade uyumsuzluğu iki yönden ekonomik birimleri zorlayabilecektir. Birincisi, likiditenin sıkıştığı (para bulmanın zorlaştığı) dönemlerde, alacaklar uzun vadeli, borçlar kısa vadeli olduğunda ekonomik birimler zorlanacaklardır. İkincisi ise, faizler yükseldiğinde, alacaklar düşük faizli, borçlar yükselen faizlerle pahalılaşacağından, ekonomik birimler ciddi miktarlarda zarar etme tehlikesiyle karşılaşacaklardır.
Şirketlerde, alacakların vadeleri uzadığından, ticari alacaklar şişmektedir. Doğal olarak, artan ticari alacaklar şirketlerin ‘işletme sermayesi’ ihtiyacını artırmaktadır. Kısa vadeli banka kredileri ile daha uzun vadeli ticari alacaklarını finanse etmek durumunda kalmaktadırlar.
Bankalar bireysel kredilere ağırlık vermektedirler. Bireysel kredilerin vadesi uzamıştır. Örneğin, konut kredilerinde, ortamla 7-10 yıl arasında olsa da, otuz yıl vade konuşulmaktadır. Bu kredilerin bir bölümünün finansmanı çeşitli finans mekanizmalarıyla yurt dışından sağlanabilse de, sonuçta ‘taşıma suyu ile değirmen döndürülmeye’ çalışılmaktadır. Kötü havalarda bu risklerin tümü bankacılık sisteminin üzerine yıkılabilecektir.
Risklerin adı, rengi ve biçimi değişmiştir. Ama, şirketlerde ve dolaylı ya da doğrudan finans kesiminde küçümsenmeyecek riskler söz konusudur. Ekonomideki iyileşmelerin bir bölümü de bu artan riskler yoluyla beslenmektedir.