ULUSLARARASI finans piyasaları daralıyor. Yatırımcılar kendi kabuğuna çekilme eğilimindeler.
Örneğin, kendi dışındaki Euro Bölgesi ekonomilerine önemli ölçüde fon sağlayan Almanya bu piyasadan neredeyse çekilmiş görünüyor.
Finans kurumlarının elindeki varlıkların bir bölümü piyasası (alım-satımı) olmayan varlıklara dönüştü. Bir anlamda, bankaların kötü kredi portföyü arttı. Piyasası olan varlıkların alım-satım hacmi düştü. Avrupa, Amerika ve Japonya piyasalarında gerçekten neler olduğunu anlayana kadar bu durum devam edecek gibi görünüyor. Çok yakın gelecekte olup biteni tümüyle anlamak da galiba zor olacak.
SERMAYE AKIMI
Bu süreçte Türkiye ekonomisini zorlayacak iki alan var. Birincisi, cari işlemler açığımızın finansmanı için yılda gerekli 40-50 milyar dolar taze kaynağın bulunması. Bu meblağın bir kısmı doğrudan yabancı yatırımlar yoluyla bu yıl da elde edilecek gibi görünüyor. Tekel’in özelleştirilmesi bu açıdan moralleri yükseltti. Ama, özelleştirme programının bu yıl aksamaması geçen yıllara göre çok daha önemli hale geldi.
Türkiye ekonomisinin dış finansmanında zorluk yaratabilecek en önemli alan dış finansmanda önemli yer tutan özel sektör borçlanmaları. Bu alanda bazı tıkanıklıklar yaşanabilir. Risklerin arttığı dönemlerde, ülkeden çıkmasalar dahi, yabancı yatırımcılar özel sektör finansmanından çıkıp Hazine bonosu piyasasına kayma eğilimine girebilirler. Dolayısıyla, Hazine bonosu piyasası yoluyla gerekli finansmanın sağlanabilmesi için faiz-kur dengesi önemli olacaktır.
Bu olasılıklar yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yönelik yatırımlarını azaltmayacağı varsayımıyla geçerli. Genelde, 2008 yılında gelişmekte olan ülkelere giden yabancı mali sermaye hacminde önemli bir düşüş bekleniyor. Yabancı yatırımlardaki düşüşün çok önemli bir bölümünün bizim de içinde olduğumuz Avrupa’daki gelişmekte olan ülkelere yönelik olacağı biliniyor. Bu konuda başı Rusya, Bulgaristan, Romanya gibi ülkeler çekiyor, ama Türkiye de bu eğilimden az ya da çok etkilenebilir.
KREDİ RİSKLERİ
Ekonominin yumuşak karnı, özel sektörün yeni dış borçlanma yapıp yapmaması bir yana, vadesi gelen borçlarını yeni dış borçlarla çeviremeyip dış borçlarını geri ödemek zorunda kalmasıdır. Eskiden olduğu gibi, özel sektörün dış borçlarının patronun yurt dışındaki varlıklarından oluştuğunu düşünmek yanıltıcı olur. Özel sektörün dış borçlarının çok önemli bir bölümü Türkiye’deki bankaların garanti mektupları karşılığında yabancı bankalardan alındı.
Dış borcu alanların önemli bir bölümü mevzuat çerçevesinde doğrudan Türkiye’deki bankalardan döviz borçlanamayan özel sektör şirketleri. Yani, bu şirketlerin döviz gelirleri yok. Aldıkları dış borçlar bu şirketlerin bilançolarında önemli boyutlarda kur riski yarattı. Geri ödemedeki güçlüklerle, özel sektörün dış borçları bankalarımızın ödemek zorunda kalacakları dış borçları haline gelebilir.
Bir tarafta dış piyasaların daralması sonucunda özel sektörün dış borçlanmada yaşayabileceği sıkıntılar, diğer yandan döviz kurlarındaki beklenmedik çıkışlar geçmişte alınan yurt dışı borçların idaresini zorlaştırabilecektir. Bugüne kadar bu riskler çok ciddiye alınmadı. Risklerin gerçekleşmesi durumunda, dış borçları yüksek özel sektör de, o şirketlerin borçlarını garanti etmiş bankacılık sistemimiz de daha önce çok ciddiye alınmayan sevimsizliklerle karşılaşabileceklerdir.