Ekonomik çevre ve hedefler

EKONOMİ politikalarında seçeneklerimizi iyi değerlendirebilmek için önce ekonomik çevreyi, daha sonra da ekonomik hedeflerimizi (amaçlar) iyi tanımlamak zorundayız.

Aksi taktirde, seçenek diye düşündüğümüz politikalar seçenek olmayabilirler. Ya da, "kaş yapmaya çalışırken, göz çıkarmak" çok olası olabilir.

Ekonomik çevre: Uluslararası sermeye hareketleri serbesttir. Bizim gibi ülkelere sermaye akımı hacminde çok ciddi artışlar olmuştur. Diğer ülkeler için olduğu gibi, son dört yıllık performansa dayanarak yabancı mali sermayenin Türkiye’ye bakışı çok olumludur.

Hedef: Fiyat istikrarını sağlamak istiyoruz. Fiyat istikrarını sağlarken, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme sürecine geçmek istiyoruz.

KISITLAR VE SEÇENEKLER

Bu ekonomik çevre ve hedeflerimiz doğrultusunda bazı kısıtlamaları kabullenmek zorundayız
. Kabullenmek zorunda olduğumuz en önemli kısıt fiyat istikrarı ile uyumlu Merkez Bankası’nın para yaratmasına getirilen sınırdır. Bu sınır, bir yandan Merkez Bankası’nın devlete kredi vermesinin yasaklanması yoluyla korunurken, diğer yandan Merkez Bankası’nın başka operasyonlar (örneğin, döviz alımı) yoluyla para yaratmasını da kısıtlamaktadır.

Dalgalı kur sisteminin uygulamada olmasının en önemli nedenlerinden biri budur. Döviz kurlarını beğenmedik diye Merkez Bankası’na vazife çıkarılması kur rejimi seçimiyle önlenmek istenmiştir. Kur rejiminden memnun olmayabiliriz. Memnun olmayıp kur rejimini değiştirmeyi bir seçenek olarak görürsek, bu aşamada enflasyon hedeflemesini de yumuşatmış olacağız. Yani ekonomik hedeften sapmış olacağız.

Uluslararası sermaye akımının serbest olması "güven" ile bir araya gelince, artan uluslararası sermaye akımları hacmine paralel olarak Türkiye’ye de yabancı sermaye akımı artmaktadır. Yabancı sermaye cari işlemler açığımız var diye gelmemektedir. Ekonomik dengelerin zorladığı cari işlemler açığı artan yabancı sermaye girişleri ile çok kolay finanse edilmektedir. Yani, cari işlemler açığımız olmasaydı da, yabancı sermaye gelecekti. O halde, cari işlemler açığı bir sorunsa, çözüm başka yerlerdedir.

Artan yabancı sermaye girişleri döviz kurlarını düşürmektedir. Türk parasını daha değerli kılmaktadır.Çünkü, döviz bollaşmakta, enflasyonla tutarlı para politika neticesinde Türk parası aynı paralelde bollaşmamaktadır. Ekonomik çevre ve ekonomik hedefler çerçevesinde, döviz bolluğunu azaltmak için sermaye akımlarını durdurmak gibi seçeneğimiz yok; enflasyon hedefimiz nedeniyle Türk parasını bollaştırmak gibi bir lüksümüz de yok. Bir başka açıdan, ülkedeki döviz bolluğu bizim değil, başkalarının (uluslararası yatırımcılar) tercihidir.

ZIMNİ HEDEFLER

Ülkedeki döviz bolluğunun başkalarının tercihi olması bizim buna karşı bir şey yapamayacağımız anlamına gelmez
. Çoğu kişinin aklına faizleri düşürerek yabancı sermaye akımının yavaşlatılması seçeneği gelir. Örneğin, faizleri "sıfır" yapsak, yabancı mali sermaye ülkeye gelmeyecektir. Yani, döviz bolluğu yaratılmayacaktır. Ama, bu seçeneğin göz ardı edilen tarafı düşük faizlerin yaratacağı enflasyondur. Enflasyon hedefinden feragat etmedikçe belli bir sınırın ötesinde faizleri düşürmek de aslında seçenek olmamaktadır.

Asıl seçenek, faizlerin enflasyon hedefini tehdit etmeyecek bir biçimde düşmesini sağlamaya yönelik ekonomik dengeleri sağlamaktır. Bunun yolu iç talep büyümesini sınırlayarak ekonomik büyümeden kısa dönemde belli bir ölçüde feragat etmektir. İşin bu tarafı da zımni bir amaçla ters düşmektedir. Türkiye’de hükümetler hiçbir şartta ekonomik büyümeden fedakarlık etmeye yanaşmamaktadırlar.
Yazarın Tüm Yazıları