TÜRKİYE ekonomisindeki son üç yıldır karşı karşıya kalınan en büyük risklerden biri iç talep artışıyla körüklenen artan cari işlemler açığıydı.
Bu riskle mücadelenin tek yolu ekonomideki toplam tasarrufların artırılmasıydı. Büyümeden fedakarlık yapılmak istenmediğinden, bu yol işimize gelmedi.
Ekonomide, işimize gelmediği için gerekli önlemler almayarak riskli dengeleri sürdürmek mümkün olamıyor. Bir gün riskler gerçekleşiyor. Gerçekleştiğinde, önlem alınmasa da, tabiat kendi yolunu buluyor. Büyük bir olasılıkla, şimdi de böyle olacak.
ZİKZAK DENGELER
Döviz kurlarındaki belirsizlikler ve artan faizler iç talep artışını yavaşlatacak, hatta durdurabilecektir. Ekonomide gerekli tasarruf artışı, en azından şimdilik, özel kesimin (hane halkları dahil) tüketim ve yatırımlarını kısarak gerçekleşecektir. Ekonomi politikaları yoluyla gerçekleşmesinden çekindiğimiz olgu kendiliğinden olacaktır.
Ama, bu da geçici olabilecektir. Çünkü, özel sektörün talebinin kısılmasına yol açan nedenler ekonomide rahatsızlık yaratan cinstendir. Döviz kurlarında belirsizlik istenmemektedir. Faizlerin yüksek kalması hiç kimsenin işine gelmemektedir. O halde, bir gün faizlerin düşmesi için baskılar artacaktır. Döviz kurlarının istikrara kavuşması ya Merkez Bankası’nın inandırıcı çabalarıyla ve/veya uluslararası yatırımcıların tercihlerinin yeniden gelişmekte olan piyasalara kaymasıyla olacaktır.
Böyle olduğunda, özel sektörün davranış değişikliğinden kaynaklanan iç talep artışı yeniden gündeme gelecektir. Bu duruma "işler düzeldi" olarak bakacağız. Ama, aynı risklerle bir kez daha karşı karşıya kalacağız. Yani, geçen nisan ayına yeniden dönmüş olacağız. Halbuki, istikrar içinde sürdürülebilir büyüme için kalıcı önlemlere ve dengelere ihtiyacımız vardır.
Kalıcı önlemler kamu finansman dengesinden geçmektedir. Gelinen noktada, özel sektör tasarruflarını kıstığı oranda kamu kesiminin tasarruflarını artırması gerekmektedir. Kamu kesiminin "ben yapacağımı yaptım, artık yapacak bir şey yoktur" anlayışı Türkiye ekonomisini eski ve yeni risklerle karşı karşıya bırakabilecektir.
Kamu kesiminin bu yönde tepkiler verebilmesi için kamu finansmanının esnek olması ön şarttır. Çünkü, kamu kesiminin tasarruflarının artırılması, daha fazla vergi koyma ya da vergi oranlarını artırma yoluyla değil, daha az harcama ve bugünkü vergi mevzuatında daha fazla vergi toplayabilme ile gerçekleşmek zorundadır.
Kısa dönemde, kamu kesiminde ne harcamalar aşağı yönde esnektir ne de aynı vergi mevzuatında vergi gelirleri yukarı yönde esnektir. O halde, ekonomi bir süre daha zikzak’lar çizmek zorunda kalacaktır.
Ekonomide çizilen zig-zag’ların maliyeti oldukça yüksektir. Maliyetlerin en büyüğü de enflasyondaki oynaklıklar nedeniyle ekonomik istikrar konusunda ekonomik birimlerin kafalarında şüphelerin uyandırılıyor olmasıdır. Şimdi, böyle bir dönemden geçiyoruz.
ESNEKLİK
Sürdürülebilir büyüme sürecinde iç talep artışının kontrolü ekonomik belirsizlik yaratma yoluyla olmamalıdır. Maalesef, bugüne kadar bu yol benimsendi. "Büyümeye engel olmayalım" anlayışıyla, dışsal etkenlerin sorunlarımıza çözüm olması zorunlu kılındı. Bu yaklaşımla sürdürülebilir büyüme sürecine girmek her açıdan olanaksızlaşmaktadır.
O halde, yeni dengede olumsuzluklarla mücadele ederken, kamu finansmanında her yönde esnekliği getirecek yapısal reformları da zaman geçirmeden tamamlamalıyız. Aksi taktirde, istesek de "yumuşak iniş" stratejilerini benimsememiz mümkün olmayacaktır.