EKONOMİK birimlerin beklentilerini olumlu yönde oluşturacak bir piyasa liderine ihtiyaç olduğunu dün vurgulamıştım.
Mali disiplinin süreceği varsayımı altında, bu rolü oynayabilecek en iyi aktör Merkez Bankası olmalıdır.
"Biz üzerimize düşeni yaptık, piyasalar kendi dengelerini bulur" yaklaşımı genelde doğru olabilir. Ama, dış şoklara karşı dayanıklılığın artırılması içeride itibarı olan kurumların liderliğine ihtiyaç vardır. Dümeni rotada tutmak yetmeyebilir, rüzgarın yönü ve şiddeti de dümenin ayarlanmasını gerektirebilir. Pasif ekonomi politikaları, doğru yönde de olsalar, her derde deva olmayabilirler. Liderlik, tutarlı politikaların uygulanması yanında, itibarı olan yönlendirmeleri de içerir.
GERİ ÇEKİLME
Dış şokların derecesinin azaldığını düşünmek bu aşamada yanlıştır. Küresel bir tedirginlik yaşanmaktadır. Tedirginlik yalnızca küresel ekonomik belirsizliklerden değil, siyasi gelişmelerden de kaynaklanmaktadır.
Bugünlerde, Irak’ta çözüm üretememenin yanında, Kuzey Kore konusu Amerikan kamuoyunu en fazla meşgul eden konulardandır. Yakın geçmişte ortaya çıkan İran sorunu henüz kalıcı bir çözüme ulaşmamıştır. İsrail-Filistin gerginliği global siyasi tedirginliğe tuz-biber ekmektedir. Sorun giderek küresel piyasaları etkileyebilecek boyutlara tırmanmıştır. Bush İdaresi’nin itibarı hızla gerilemiştir.
İktisadi alanda, Çin’in ticaret fazlası hızlanarak artmaktadır. Amerika’nın dış ticaret açıklarında bir gerileme gözlenmemektedir. Ama, küresel alanda sorun Çin’in parasının yapay olarak değersiz tutulmasına bağlanmaktadır. Halbuki, Çin’in fazlası Amerika’nın açıklarının beşte biri civarındadır. Sorun, Amerikan ekonomisindedir. Beklentiler tersine de olsa, Amerika’da kısa vadeli faizlerin artmaya devam etmesi kaçınılmaz görünmektedir.
Küresel belirsizlikler paralelinde küresel alanda faaliyet gösteren büyük yatırım fonları yalnızca gelişmekte olan ülkelerden değil, genelde tüm ülkelerdeki risklerini azaltma eğilimi içindedirler. Özellikle, geçmişte elde ettikleri varlıklarını teminat gösterip yeni borçlanma yoluyla (leverage) varlıklarını büyüten büyük küresel fonlar varlıklarını küçültüp borçlarını geri ödeme eğilimi içine girmişlerdir.
Herkes geçmişte elde ettiği yüksek getirilerin üzerine yatma eğilimi içinde görünmektedir. Gelişmekte olan piyasaların yanında, New York ve Tokyo borsalarının da arada bir tepe taklak gitmelerinin ardında bu gerçek vardır. Örneğin, Mayıs ayı Amerikan ekonomisi için de tatsız bir ay olmuştur. Kısacası, yatırımcılar açısından küresel düzeyde bir "geri çekilme" söz konusudur. Herkes için risk burada yatmaktadır.
FİLM BİTMEDİ
Bu çerçevede, önümüzdeki altı ay hiçbir ekonomi için rahat bir dönem olmayacaktır. Piyasalardaki oynaklıklar devam edecek, hatta artabilecektir. Küresel oynaklıklardan en az etkilenmek ekonomi politikası duruşunun amaçlardan biri olmak zorundadır.
Türkiye için bu konu çok daha önemli hale gelmiştir. Çünkü, Mayıs ve haziran aylarında en çok sallanan ülkenin Türkiye olması yatırımcıların dikkatinden kaçmamıştır. Dolayısıyla, yeni bir dalgada uluslararası sermaye açısından gelişmekte olan ülkelerden çıkılacaksa, Türkiye, çıkılacak ülkelerin başında gelmektedir.
Mayıs ve haziran aylarındaki oynaklıkların Türkiye’de aynı derecede tekrar etmeyeceği yönünde hem iç hem de dış piyasalar ikna edilmeye muhtaçtır. Bu sağlanamadığı taktirde, faizlerin daha da artmasının, Türk parasının daha da değer kaybetmesinin olasılığı küçümsenmeyecek boyutlarda yüksektir. Bir anlamda, film henüz bitmemiştir.