Ekonomide görüntüler

SON dört yılda ekonomide gelinen nokta birçok açıdan çok başarılıydı. Ekonominin tüm sorunları elbette çözümlenmemişti.

Ama, kalan ekonomik sorunların çözümlenebilmeleri için uygun bir ortam yaratılmaya başlanmıştı. Bir anlamda, on yıllar süren ekonomik dengesizliklerden sonra ekonomik normalleşmenin ikinci fazı başlamak üzereydi. Bu aşamada bocalamaya başladık.

Galiba, kendimize fazla güvendik. Daha "finiş çizgisi" ufukta görünür gibi olurken yavaşladık. Yarışı kazandığımızı düşündük. Ekonominin kırılganlığının kalmadığını sandık. Yapısal reformları savsakladık. Avrupa Birliği ile olan ilişkilerdeki başlangıçtaki heyecanımızı kaybettik. Kısacası, Türkiye ekonomisinin son dönemde tutunduğu iki çapayı da son dönemde fazla ciddiye almadık.

FATURA AĞIR OLABİLİR

Gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımları rahatsızlık duyulduğunda, Türkiye ekonomisi hakkında daha fazla rahatsızlıklar duyulmaya başlandı. Bunun maliyeti Türkiye ekonomisine küçümsenmeyecek boyutta olabilecektir. Yaşananların gelip geçici olduğunu düşünmek bir başka yanlış olacaktır.

Hazine’nin borçlanma faizleri ikinci piyasada yüzde 17’yi geçti. Daha önce aynı faizlerin yüzde 13 civarında olduğu düşünülürse, Hazine’nin borçlanma maliyetinin yüzde 25 civarında artması söz konusudur. Toplam bütçe harcamalarının yüzde 27’sinin faiz harcamaları olduğu bir ekonomide bu maliyet artışı küçümsenemez. Yani, bütçe şimdiden "delindi" görüntüsü içindedir. Devletin borçlanma ihtiyacı eskiye göre doğal olarak bir artış eğilimine girecektir.

Enflasyon yıllık bazda yüzde 7’lere kadar inmişti. Enflasyonun aynı bazda bu yıl sonunda yüzde 5 olacağı hedeflenmişti. Nisan itibariyle son on iki aylık enflasyon yüzde 8.8 olmuştu ve hafif bir yükselme eğilimindeydi. Şimdi, beklentilerin bozulmasıyla, enflasyondaki artış eğilimi daha da güçlendi.

Hedeflenen enflasyonda yaşanacak sapmalar bütçede harcamalar idaresini de güçleştirecektir. Yılın ikinci yarısına yönelik yapılacak ücret ayarlamalarını hedeflenen enflasyon çerçevesinde planlamak giderek güçleşmektedir. Zaten bütçenin kara deliği durumundaki sosyal güvenlik sisteminin açıkları maaş ve sağlık maliyetlerindeki artışlarla daha da fazla artış eğilimine girecektir.

Bu gelişmeler ekonominin temellerini sarsacak niteliktedirler.

Son günlerde firmalar yüzde 5-10 civarında zam açıklamaya başladılar. Yıl sonu enflasyon hedefinin yüzde 5 olduğu bir ekonomide bu zamlar iyi gelişmelerin habercisi değillerdir. Enflasyon hedefi yeniden "ulaşılabilecek ve ciddiyeti olan bir politika hedefi" olmaktan çıkıp eskiden olduğu gibi "yönetimin gönlünden geçen arzusu" haline gelme yolundadır. Böyle olduğunda, para politikası açısından 2006 yılının geri kalan kısmı da, 2007 yılı da zor bir dönem olmaya adaydır.

Üretim doğal olarak yavaşlayacaktır. Ekonomik kararlar ertelenmeye başlamıştır. İç talep büyümesi büyük ölçüde duracaktır. Yani, çok konuşan cari işlemler açığındaki gerilemeyi ekonomik politikalar yoluyla değil, dış piyasaların baskısıyla gerçekleştirmiş olacağız. Bu yolla sağlanan uyumun maliyeti ağır olabilecektir.

KALICILIK

Gelişmekte olan piyasalara yönelik yatırımcı tercihleri radikal bir biçimde olumlu hale gelmediğinde ve Türkiye diğer ülkelerden ayrıştırılmadığında, ki bunun olasılığı kısa dönemde yok denecek kadar azdır, bugün gözlenen fiyatlar daha da yükselme eğilimi içine girebilirler. En azından, bugünkü düzeyler kalıcı olma eğilimindedirler.

Bütün bunlar, alıştığımız ekonomik krizlerin habercisi değildir, ama alışamadığımız olumlu ekonomik dengelerin bozulması anlamına gelir.

Ekonomi politikalarını oluşturan ve uygulayanlar konunun bu yönünü iyi değerlendirmek durumundadırlar.
Yazarın Tüm Yazıları