EĞİTİM denince akıllara genellikle sonunda diploma alınan bir süreç geliyor. Halbuki, diplomaya yönelik okullarda verilen eğitim insanın eğitilme sürecinin yalnızca küçük bir parçasıdır.
Eğitimin çok daha büyük bir bölümü insanın işinde aldığı eğitimle kendi kendine aldığı eğitimdir. Eğitim öğrenmeyi sevmekle başlar.
Eğitime "bir diploma almak" olarak bakıldığında, eğitimin sağlaması gereken fayda da azaltılmış oluyor. Diploma almak için alınan eğitim aslında insanlara öğrenmeyi sevdirmesi, merak etmeyi teşvik etmesi ve soru sormayı öğretmesi gerekir. Amaç bir diploma almak olunca, eğitimin bu boyutu çok çabuk gözden kaçabiliyor.
OKUMUYORUZ
Diploma vermeyi amaç edinmiş bir eğitim sistemi içinde okul öncesi eğitimin önemi yeterince vurgulanamıyor. Konu ciddiye alınmıyor. Okul öncesi eğitime çocukları evden uzaklaştırıp anne-babalara boş zaman yaratan bir faaliyet olarak bakılabiliyor.
Zorunlu eğitim beş yılken, anne-babalar öğretmenler ricada bulunurlardı: "hocanım bizim çocuğu ne olur mezun edin, zaten biz onu daha fazla okutmayıp bir işe vereceğiz." Zorunlu eğitim sekiz yıla çıkınca, herhalde geçmişte 5. sınıfta yapılan ricalar şimdi 8. sınıfta yapılıyor. Yani, verilen diplomanın bir şekilde işe yaramayacağını bilen sistem laf olsun diye eğitim vermekten çekinmeyebiliyor.
Aynı sistem, öğrencilerine ana dilinde öğrenmeyi sevdirememişken, merak etmeyi alışkanlık haline getirememişken, soru sormasını öğretememişken yabancı bir dil öğretmeye çalışmaktadır. Doğal olarak, onu da öğretememektedir.
Her yıl liselerimiz 1.5 milyona yakın çocuğa diploma veriyor. Son otuz yıl içinde, istatistiklere göre, Türkiye’de okuma- yazma oranı ciddi bir biçimde arttı. Ama, 73 milyona yakın nüfusuyla Türkiye’de günlük gazetelerin satışı 4-5 milyon civarında kaldı. Herhangi bir kitap 5-10 bin civarında satıldığında, çok satan kitap olarak nitelendiriliyor.
Kısacası, herhangi bir yılda 20 milyona yakın insanımıza diploma alabilecekleri bir eğitim veriyoruz, ama Türkiye’de insanlar okumuyorlar. Okuyanı olmayan toplumun doğal olarak çok fazla yazarı da olamıyor.
EKSİKLER VAR
Bu acıklı durumu Türkiye’de oturanların ekonomik durumlarıyla açıklamak mümkün değildir. Türkiye’de gazeteler de, kitaplar da dünya ortalamasının çok altında fiyatlarla satılmaktadır. Sorun, iktisadi olmaktan çok, yoğun bir biçimde bir tercih sorunudur. Hali vakti yerinde olanlar arasında da okuma alışkanlığının çok yaygın olduğunu iddia edemeyiz. Eğitime bakış açımız toplum olarak tercihlerimizin okuma yönünde oluşmasını teşvik etmemektedir. Okumuyoruz, seyrediyoruz. Doğal olarak, magazin çok daha çekici oluyor.
Zorunlu eğitim yılını artırarak diploma veren eğitime belli ölçüde talep yaratmak olağandır, eleştirilecek bir yanı yoktur. Ama, zorunlu eğitim döneminde, insanların kendiliklerinden eğitime talep yaratmasına yönelik ortamın yaratılması zorunlu eğitim kadar önemlidir. Bu başarılamadığında, diplomalı, ama eğitimsiz insan gücü yetiştirme olasılığı çok fazladır. Bu alanda toplum olarak önemli eksiklerimiz vardır.