YAKIN zamana kadar Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) son beş yıldır uyguladığı para politikası eleştirildi. FED’in efsanevi Başkanı Alan Greenspan’in kısa vadeli faizleri çok uzun süre çok düşük tuttuğu tartışıldı.
Yanlışın faturası olarak enflasyonist baskılar, varlık fiyatlarının şişmesi ve bugünlerde yaşanan kaos gösterildi. FED faizleri artırmaya başladı. Yeni Başkan döneminde de faiz artırımı bir süre devam etti. Bu kez daha önce öngörülmemiş sorunlar su üzerine çıkmaya başladı. FED kısa vadeli faizleri yeniden indirmeye başladı.
Geçmişte FED’in kısa vadeli faizleri çok uzun süre çok düşük tuttuğu için eleştirenler şimdi FED’in faizleri yeniden çok düşük düzeylere (reel faizler negatif olacak şekilde) indirmesi gerektiğini savunuyorlar.
ALFA YARATMAK
Makro ekonomik sonuçları bir tarafa, çok düşük faizler dünya finans piyasalarında ahlak çöküntüsü yarattı. Finans kurumlarının risk idaresi ilkeleri bir tarafa atıldı. Önüne geçene kredi verip bilançoları büyütmek bir kural haline geldi. Kredilerden elde edilen mutlak getirilerin düşmesinin önüne geçmek için kredi portföyünün riskleri hesaba katmadan büyümesi hedeflendi. Konut kredileri krizi oluştu.
Düşük faizler kredi piyasası dışındaki piyasalarda da kár etme baskısını artırdı. Her kurum piyasa ortalamasının üzerinde getiri (alfa) elde etmeye çalıştı. Varlık fiyatlarının şişmesi (borsaların ve konut fiyatlarının artması gibi) bu baskının en doğal sonucu oldu. Ama, varlık fiyatlarının şişmesinin de ötesinde, risk idaresinin rafa kaldırılması yanında, piyasaların ve piyasalardaki oyuncuların ahlakı da bozuldu. Societe General’de düşük düzeyde bir çalışanın bankayı 5 milyar Euro gibi bir zarara uğratması bunun en iyi örneklerinden biriydi. Böyle başka olayların olup olmadığını henüz bilmiyoruz.
Finans piyasalarında yaşanan son olaylara topluca bakıldığında, finans kuruluşlarının düşük getirilere tahammülü olmadığı anlaşılıyor. Her ne pahasına olursa olsun, hangi makro ekonomik şartlarda olursa olsun, mutlak olarak bir önceki yıldan daha fazla kár etmek finans piyasalarının birinci önceliğiymiş gibi görünüyor. Bu öncelik çerçevesinde, riske bakış da farklılaşabiliyor, operasyonel kontroller de gevşeyebiliyor. Piyasadaki tüm kurumların alfa yaratamayacağı gerçeğini gözetim ve denetim kurumlarının da göz ardı etmiş oldukları artık açığa çıktı.
PAY SAHİPLERİ
Çoğu çevrelerde düşük kar potansiyelinin yol açtığı ahlak çöküntüsünün nedeni olarak finans kurumlarında çalışanların teşvik edilme mekanizmaları tartışılıyor. Bu doğrudur, ama resmin tamamı değildir.
Bir taraftan çalışanlar uygulamadaki teşvik mekanizması çerçevesinde kendi gelirlerini azamiye çıkarmaya çalışırlarken, finans kurumlarındaki pay sahipleri de kendi getirilerini azamiye çıkarmak için yönetimleri baskı altında tutma eğilimindedirler. Doğal olarak da, uygulamadaki teşvik mekanizmaları pay sahiplerinin dürtülerini de yansıtıyor. Çünkü, onlar da riske bakmaksızın elde ettikleri alfa’ları azamiye çıkarmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla, sorgulanması gereken yalnızca finans kurumlarının idarecileri değil, aynı zamanda bu kurumların pay sahipleri (kontrol hisseleri sahipleri) de olmalıdır.
Tekrar başa dönersek, düşük faizlerin finans piyasalarındaki ahlak düzeyini düşürdüğü sonucuna varılabilir. Faizler yeniden indirilmeye çalışılmaktadır. Yani, yeniden başa dönülüyor. Başa dönme çabaları bazı soruları da gündeme getiriyor.
Aynı yapı içinde, başa dönmek ileride aynı sorunları yeniden yaratmayacak mı? Zaten öz kaynaklarını neredeyse yitirerek hisse sahiplerine küçümsenmeyecek bir darbe vurmuş olan finans kurumları yeniden spekülatif girişimlerde bulunmayacaklar mı?
Galiba, önce sistem risklerini ölçmeyi ve bu risklerin azami sınırlarının boyutlarını tartışmalıyız.