Durdurun dünyayı inecek var

OSMAN Ulagay’ın geçenlerde piyasaya çıkan kitabında söz ettiği, Avrupa Birliği (AB) için gerçekleşmesi olası senaryolardan birinin adı bu. Almanya ve Fransa gibi halklar artık geçmişe, ulus-devlet yapısına geri dönmek istiyorlar. Neden?

Sosyal içerikli ekonomi politikalarıyla İkinci Dünya Savaşı sonrasında ekonomik mucizeler yaratmış Avrupa bugün hızla küreselleşen dünyaya ayak uydurmakta zorlanıyorlar. Avrupa’da küreselleşmeye tepkiler artıyor. AB’nin genişlemesi onlar için bir fırsat olmaktan çıkıp bir tehdit haline geldi. Onlar için Türkiye de bir tehdit. Neden?

YAŞLANDILAR

Kara Avrupa
’sının büyük ülkelerini ürküten gelişme Ulagay’ın "piyasa imparatorluğu" diye isimlendirdiği küreselleşen piyasa sistemi. Piyasa imparatorluğunda imparator tüketicidir. Tüketici ne derse, o olur. Bu imparatorlukta büyük şirketler elbette vardır. Hatta, dünyayı bu şirketlerin yönettiği iddia edilir. Belki, bir süre büyük şirketler dünyayı yönetmeye de kalkışmışlardır. Ama, sonunda, şirketler gider, tüketici kalır. Ticaret yayılıp serbestleştikçe, tüketici piyasalara daha fazla egemen olmaktadır.

Şimdi, Wal-Mart diye perakende piyasasını kasıp kavuran bir Amerikan şirketi var. Hızla küreselleşiyor. Amerikan piyasasını yuttu. Gözünü dünyanın diğer yörelerine dikti. Daha kapalı bir dönemde, otuz yıl evvel de Sears vardı. Bir ara yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

IBM bilgisayar piyasasını tutmuştu. Bir ara o da zora girdi. Şimdi, küresel rekabette ayakta durmaya çalışıyor. Otomobil piyasası denince akla General Motors (GM) gelirdi. Şimdi, GM de batmakla batmamak arasında gidip geliyor. Kısacası, "piyasa imparatorluğu" tüketicilerin imparatorluğudur. Bu imparatorlukla mücadele etmek yerine, beraber yaşamanın yolunu aramak lazımdır. Avrupa bu gerçeği kabullenmekte zorlanmaktadır. Dünyayı durdurmayı düşlemektedir.

Avrupa bir noktada çuvallıyor. Bundan elli yıl önce genç Avrupa sosyal yönü güçlü, herkese örnek gösterilen bir ekonomik sistem oluşturdu. Performansları parmak ısırtan nitelikteydi. Şimdi, zorlanıyorlar. Yaşlandılar. Çalışanlar, çalışmayanları ve çalışamayanları artık besleyemiyor. Verimlilik düştü. İşsizlik arttı. Almanya’nın yıllarca sosyalist rejim altında yaşamış doğu bölgesiyle bütünleşmeye çalışması işin tuz-biberi oldu. Kendi aralarında kurdukları sabit kur rejimi (Euro) katılıkları daha da artırdı. Hiç kimse kazanılmış haklardan feragat etmek istemiyor. Eskiye dönmek istiyor. Ama, bu arada tutarlı bir alternatif de sunulamamaktadır. Aslında, gelinen noktada, arabanın durdurulup inilmesi de bir seçenek değildir.

Bütün bunlar Avrupa’da küçümsenemeyecek bir "tepki cephesi" oluşturdu. Kafalar iyice karıştı. "Tepki cephesi"nin şimdilik en önemli zaferi de Avrupa Anayasası’nın Fransa ve Hollanda’da reddi oldu.

Yaşlı Avrupa, kendi vatandaşına iş bulamazken, genç nüfuslu yeni Avrupa ülkelerini nasıl kabul edecek? Onlardaki bu isteksizlik Türkiye’de de "tepki cephesi"nin elini güçlendiriyor. Kendi idarecilerini samimiyetsiz ve art niyetli olarak gören kesimler Avrupa’nın "tepki cephesi"ne de bakarak Türkiye’nin oyalandığını, hiçbir zaman AB’ye tam üye olamayacağını düşünüyorlar. Milliyetçi duygular kabarıyor.

DÜŞÜNME ZAMANI

AB ile müzakerelere başladık, ama iki tarafta da "tepki cephesi" daha fazla sesi duyulur oldu. Ne olacağını kimse bilmiyor. Avrupa’nın bir kesimi "durdurun dünyayı, biz ineceğiz" demek istiyor. Türkiye, en azından resmen, kendini istemeyen Avrupa’ya endekslenmiş durumda. Dünya Ticaret Örgütü gibi toplantılarda bunu çok daha açık görüyoruz.

Osman Ulagay’ın "Tepki Cephesi Piyasa İmparatorluğu’na Karşı: AB-Türkiye Yol Ayrımı" kitabı bir çırpıda okunabilen, ilgili, ilgisiz, herkesin anlayabileceği bir yapıt. Hangi cephede olursanız olun, Ulagay bu konularda düşünmeyenleri düşünmeye teşvik ediyor, düşünenleri ise daha ayrıntılı düşünmeye zorluyor.

Okuyucuyu düşünmeye zorladığı için Osman Ulagay’ı tebrik ediyorum. Sizlere de kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Kitapta herkese göre düşünecek bir yan var.
Yazarın Tüm Yazıları