REKABET dinamik bir olgudur. Rekabette geri kalmanın ilk tepkilerinden biri rekabeti kısıtlamak olmaktadır.
Bu nedenle yüzyıllarca ‘ihracat iyi, ithalat kötü’ sloganıyla dünya ekonomilerine yön verilmiştir.
Dış ticaretin serbestleşmesinin yararlarını anlamak yüzyıllar almıştır. Anlaşıldığında da, sanayi devrimi gerçekleşmiş ve hızlanmıştır. Ama, temel içgüdü değişmemiştir. Rekabet edilemeyen mallarda dış ticaretin kısıtlanması fikri hala çok geçerlidir.
KİM KORUNUYOR?
Bizim ihracatımız bir başka ülkenim ithalatıdır. Dolayısıyla, bizim için iyi olanın başkası için kötü olması durumunda dengenin uzun süre devam edemeyeceği çok açıktır. İthal etmeyenin ihracatı da olmaz. Ancak, her iki taraf için de iyi olan dengeler sürdürülebilir. Dolayısıyla, ihracat da, ithalat da her iki taraf için iyi olmak zorundadır.
Neyin iyi olup neyin kötü olduğuna genellikle malı üretenlerin açısından bakarak karar verilir. Belli bir ithal malıyla rekabet edemeyen bir firmanın iktisadi hayattan çekilmesine sermaye kaybı ve istihdamın azalması olarak bakılır. Dolayısıyla, rekabeti engellemek, sermaye kaybının önlenmesi istihdamın korunması olarak algılanır.
Konunun bir de tüketici tarafı vardır. Rekabetin engellendiği yerde fiyat yükselir, kalite düşer. Dış ticaretin kısıtlanması da aynı malın yurt içinde daha pahalı tüketilmesine neden olur. Büyük bir olasılıkla, yurt içinde yaşayanlar daha düşük kaliteli mal tüketmeye mahkum edilirler.
Dış ticareti kısıtlamanın bu yönü genellikle tartışmalara konu olmaz. Çünkü, rekabetin kısıtlanmasını arzulayanlar üç-beş üreticidir. Rekabetin kısıtlanmasından olumsuz etkilenecek olan milyonlarca tüketicidir. Dolayısıyla, üreticilerin bir araya gelip siyasi otoriteyi ikna etmesi çok daha kolay olmaktadır.
Son yıllarda, özellikle Avrupa’da böyle bir süreç yaşanmaya başlandı. Çin’de üretilen mallarla rekabet etmekte zorlanan Avrupa ekonomilerinde korumacı eğilimler artmaya başladı. Bu eğilim, daha az olmakla beraber Amerika’da gözleniyor.
Avrupa’daki siyasi otoriteler de korumacı eğilimleri destekleyici tavır almaya başladılar. Dikkat edilirse, Çin rekabetinden şikayet edenler Amerikalı ya da Avrupalı tüketiciler değillerdir. Onlar hayatlarından memnundurlar. Şikayetçi olanlar Çin’de üretilen mallarla rekabette zorlanan Amerikalı ya da Avrupalı üreticilerdir.
TİCARET ARTMALI
Avrupa’da korumacı eğilimlerle mücadele eden neredeyse tek ülke İngiltere kaldı. İngilizler ısrarla dış ticaretin engellenmesine karşı çıkıyorlar. İki yüz elli yıl önce de İngilizler dış ticarette serbest rekabetin faziletlerinden söz ederlerdi. Bugün de farklı bir şey söylemiyorlar.
‘Dünya ticaretinin daraltılması dünya ekonomilerinin tümüne zarar verir.’ Dünya Ticaret Örgütü (WTO eski GATT) bu gerçek üzerine kurulmuştu. Küçümsenmeyecek işler becerdi. Ama, şimdi, Çin geçeği, GATT’ı kuranları dahi şaşırmış durumda. Kıta Avrupa’sı temel içgüdüsüyle hareket etme eğilimine girdi. Halbuki, Avrupa Birliği olgusu da ‘serbest ticaret’ ilkesi üzerinde yükselen bir oluşumdu.
Rekabet sorununa çözüm, Çin ile olan ticareti kısma değil, artırma üzerine kurulmalıdır. Aksi taktirde, herkes kaybedecektir. Çünkü, bugün Çin rekabetinden çekinenler yarın dünyanın başka bölgelerinden gelen rekabetten de şikayetçi olacaklardır.