Döviz rezervi hedefi

IMF’nin önerisiyle, Türkiye’nin IMF ile daha önce çok iyi bilinmeyen yeni bir düzenleme içine gireceği konusunda haberler var. Türkiye’nin bu öneriye sıcak baktığı anlaşılıyor. Gelişmeler sevindiricidir.

Döviz rezervi hedefi olarak kamuoyuna tanıtılan yeni programın iyi anlaşılması lazım. Galiba, yeni olması nedeniyle, bazı bilgi eksiklikleri söz konusu oluyor. Örneğin, yeni hedefin döviz rezervleri olduğuna göre, faiz dışı fazla gibi kamu sektörünü sıkıştıran kriterlerin olmayacağı düşünülüyor. Konu o denli basit ve hafif değil.

IMF bize sunmayı tasarladığı yeni kolaylığı şöyle tanımlıyor: "IMF, orta dönemli stratejisinin bir parçası olarak, güçlü ekonomi politikaları olup dış şoklara açık gelişmekte olan ülkelere yeni bir kolaylık getirmeyi düşünmektedir. Bu kolaylık, güveni desteklemek ve bir kriz olasılığını azaltmaya yönelik olarak, ihtiyaç halinde kullanmak üzere, ciddi boyutlarda kredi limitini içerecektir."

HEDEF KARMAŞASI

Merkez Bankası iki şekilde döviz rezervi biriktirir. Birincisi, müşterilerinin Merkez Bankası’na döviz mevduatı yapmasıdır. Döviz mevduatı yapabilecek Banka’nın üç çeşit müşterisi vardır: Bankalar, Hazine ve yurt dışında oturan vatandaşlarımız.

Merkez Bankası açısından döviz rezervi biriktirmenin ikinci yolu para basıp piyasadan döviz satın almaktır. Döviz biriktirmenin asıl yolu da budur.

Birinci yol bir politika aracı olarak görülmemelidir. Görüldüğünde, zaten işler kötü gidiyor demektir. Aksine, Merkez Bankası vatandaşların mevduatından kurtulmanın yolunu aramalıdır. Bankaların Merkez Bankası’na döviz mevduatı yapma zorunluluğunu bir aşamada kaldırmalıdır. Normal merkez bankaları kendi bastıkları para üzerinden bankalarla çalışırlar.

Merkez bankaları açısından bir politika olarak döviz rezervi biriktirmek para basmak demektir. O halde, döviz rezervi biriktirirken basılacak para enflasyon hedefi ile çelişmemelidir. Çeliştiğinde, öncelik enflasyon hedefindedir, döviz rezervi biriktirmede değil. Yani, aslında, merkez bankalarının hem enflasyon hem de döviz rezervi düzeyi hedefi olamaz. Enflasyon hedefi ile çelişmediği sürece merkez bankaları döviz biriktirmek isteyebilirler.

Bu bilindiği halde, enflasyon hedefi ile çelişmeden bir merkez bankasının döviz rezervi biriktirmesi isteniyorsa, diğer ekonomik şartların buna uygun olması gerekiyor. Örneğin, bütçe açığının bu hedefle tutarlı makul düzeylerde olması gerekiyor. Kamu borç stokunun kabul edilebilir düzeylere gerilemesi bekleniyor. Kısacası, tüm makro ekonomik politikaların Merkez Bankası’nın belli bir düzeye kadar enflasyon hedefinden ödün vermeden döviz rezervi biriktirmesine olanak verecek bir biçimde uygulanması gerekiyor.

IMF ile geçmişte yapılan düzenlemelerde de döviz rezervi alt sınırı (ya da Merkez Bankası’nın net dış varlıklarına alt sınır) vardı. Bu kez, bu hedef sözsel olarak daha fazla öne çıkarılıyor. Yoksa, döviz rezervi hedefi ile diğer makro ekonomik politika hedeflerinin göz ardı edilmesi söz konusu olmuyor. Bazı haber ve yorumlarda yer verildiği gibi, "vur patlasın, çal oynasın" gibi bir durum yok. IMF bir ülkeye sunduğu her türlü kolaylık "şartlı destek" (conditionality) içerir.

RİSK AZALTILMASI

Yeni düzenleme ile Türkiye’ye belli aralıklarla borç verilmiyor
. Ama, döviz rezervlerinin kaygı verici boyutlara gerilemesi durumunda, Türkiye’nin IMF’den borçlanma yapabilmesi kolaylığı getiriliyor. Bu şekilde, yabancı yatırımcılara belli bir güvence verilmiş oluyor. Olası bir panik hareketinin oluşması engellenmeye çalışılıyor. Dış şoklara karşı risklerin azaltılabileceği düşünülüyor.

IMF, daha önce parayı yangın çıkınca vermişti

BİR benzetme yapmak gerekirse, 1997 yılında Asya Krizi sırasında IMF tarafından devreye sokulan "ek rezerv kolaylığı" (supplemental reserve facility) yangın çıktıktan sonra devreye giren bir düzenlemeydi. Şimdiki düzenleme, temelde aynı olmakla beraber, yangın çıkmadan devreye sokulup yangın çıkması olasılığını azaltmayı hedeflemektedir.

Siyasi olarak böyle bir program kamuoyuna nasıl satılır, bilemem. Ama, eğer uygulamaya geçerse, bu program da Türkiye’de önümüzdeki dönemde uygulanacak makro ekonomik politikaların ve ekonomik gelişmelerin gözetim ve denetimini içerecektir. Türkiye’nin de zaten böyle bir yaklaşıma ihtiyacı vardır.ee
Yazarın Tüm Yazıları