Doğrular ve yanlışlar

Ortaya bir laf atılıyor. Gerçekten ne söylendiği fazla irdelenmeden, söylenen doğruymuş gibi kabul ediliyor. Bir süre sonra, yanlış ya da gerçeği fazla yansıtmayan cümleler çok kullanılan sloganlar haline geliyor.

İktisadi konularda da bu çeşit doğruyu yansıtmayan sloganlara çok rastlanıyor. Söylenenin gerçekten doğruyu yansıtıp yansıtmadığı üzerine fazla kafa yorulmuyor.

GERÇEK KUR

Döviz kurları gerçeği yansıtmıyor
: Kur bir fiyattır. Fiyat arz ve talep dengesine göre oluşur. Arz ve talebin eşit olmadığı yerde dışsal etkenlerle fiyat bir başka yerde oluşmuşsa, fiyat gerçeği, yani arz-talep dengesini yansıtmıyor demektir. Dalgalı kur rejiminde döviz kurlarına müdahale olmadığı taktirde, böyle bir durum söz konusu değildir.

Merkez Bankası kurları yapay olarak düşük tutuyor: Bir anlamda, bu da döviz kurlarının gerçeği yansıtmadığı savıyla aynı anlama geliyor. Merkez Bankası’nın kurları arz-talep dengesinin ima ettiği düzeylerden daha düşük tutabilmesi için piyasaya döviz satması gerekir. Yani, ek döviz arzı yaratarak fiyatın düşmesini sağlaması gerekir. Halbuki, Merkez Bankası tam tersini yapmaktadır.

2001 yılı sonu ile 2007 yılı sonu arasında Merkez Bankası’nın Türk Lirası yükümlülüğü (Merkez Bankası Parası) 44.9 miyar YTL arttı. Bu dönemde Merkez Bankası’nın piyasadan net döviz alımları yoluyla bastığı para 59.7 milyar YTL oldu. Ama, döviz alımları yoluyla piyasaya çıkardığı paranın 14.8 milyar YTL kadarını Türk Lirası varlıklarını azaltarak (elden çıkararak) geri çektiğinden, bu dönemde basılan toplam Türk Parası 44.9 milyar YTL oldu. Bu dönemdeki ortalama dolar kurundan hesaplarsak, Merkez Bankası’nın piyasadan aldığı net döviz miktarı bu dönemde 42.2 milyar dolar olmuş. Yani, Merkez Bankası döviz kurlarının düşmesi yönünde değil, yükselmesi yönünde faaliyet göstermiş. Açıktan dövize talep yaratmış.

ENFLASYON VE CARİ AÇIK

Döviz kurları düşük tutarak enflasyon düşürülüyor
: Kurların düşük kalması enflasyonu düşürme çabasında ayak bağı olmuyor. Ama, enflasyondaki düşüşü kurların düşüklüğüne bağlamak yanlış.

1988 yılı sonu ile 1993 yılı sonu arasında Türk Lirası reel olarak yüzde 49.4 değerlendi. Ama, tüketici fiyatları enflasyonu 1988 yılında yüzde 73.7 iken 1993 yılında ancak yüzde 66.1 olabildi. Buna karşılık, 1999 yılı sonunda 2007 yılı sonuna kadar Türk Lirası reel olarak yüzde 47.8 değerlendi (yaklaşık 1988-1993 dönemi kadar). Enflasyon ise 1999 yılında yüzde 64.8 iken 2007 yılının kasım ayında yıllık yüzde 8.4 oldu. Demek ki, enflasyonu düşürmek için 2000-2007 döneminde 1989-1993 döneminden farklı bir şeyler yapılmış.

Yüksek faiz cari işlemler açığımızı büyütüyor: Yüksek faiz aslında tüketimi ve yatırımları azaltır. Dolayısıyla tasarrufları artırır. Cari işlemler açığı ise yurt içindeki net tasarrufların artmasıyla değil, azalmasıyla oluşur. Dolayısıyla, cari işlemler açığını artıran yüksek faizler değil.

Türkiye’de net tasarruflar son altı yıldır hızla azalıyorsa, aslında, faizlerin de yüksekliğinden söz etmek biraz garip oluyor. Yüksek olarak görülen bu faizlerde dahi tüketimi ve yatırımları artırıp tasarrufları azaltıyoruz.

Galiba, Türkiye ekonomisi iktisadi teorilere sığmıyor! Yoksa, sığıyor da, biz mi farkında değiliz?
Yazarın Tüm Yazıları