İHRACAT iyidir, ithalat kötüdür anlayışı ülkemizde çok geçerlidir. Merkantilist bir anlayışla, aynı 1700'lerin Avrupa'sında olduğu gibi, ihracat yapıp ülkeye para girişi özendirilirken, ithalat yapıp ülkeden para çıkışının önüne geçilmesi hep egemen düşünce tarzı olmuştur.
Halbuki, herkesin ithalatı sınırlamaya çalıştığı bir dünyada ihracat artışı sağlamak mümkün değildir. Bizim ihracatımız bir başkasının ithalatıdır. Dolayısıyla, ithalatı tümden kötü görmek dış ticaret hacmini daraltır. Ülkenin refahı azalır.
Bu gerçeği, bir borsa spekülatörü olup parayla İngiliz Parlamentosu'nda sandalye satın alarak fikirlerini hayata geçirmeye çalışan David Ricardo, 1800'lerin başında görmüştür. İthalatın o kadar da kötü bir şey olmadığını analitik bir biçimde ispatlamıştır. İthalat olmadan ihracat da olmaz. İkisi birilikte ülkelerin refahını artırır.
DIŞA KAPANMA
Krizle beraber ihracat artışını öne çıkarıp seviniyoruz, ama ithalattaki korkunç düşüşten çok fazla söz etmiyoruz. 2001 yılı sonu itibarıyla yıllık ithalatımız 40.5 milyar dolara düştü ve düşmeye devam ediyor. Aynı bazda, ithalatımız 1998 yılı ortasında 50 milyar dolar, 2001 yılı başında 55 milyar dolardı.
Toplam dış ticaret hacmi 1997 yılı sonlarında 75 milyar doları geçmiş, 2001 yılı başında 80 milyar doların üzerindeyken, şimdi 71 milyar dolar civarında. Mutlak anlamda ekonomi dışarıya kapanıyor. Son dokuz aydır reel kur kaybından dolayı artan ihracatımız şimdi hem kurlardan hem de ithalat yapamamaktan dolayı darbe yiyecek. Yani, ithalatı cazip kılmayan faktörler ihracatı da cazip kılmayacaklar.
Uzun dönemde ekonomideki iniş çıkışlar kendini hep ithalat talebinde göstermiştir. Göreli olarak istikrar içinde giden ihracat karşısında ithalatın inişli çıkışlı olması dış ticaret dengesini de inişli çıkışlı yapmıştır. 2001 yılı sonu itibarıyla yıllık bazda dış ticaret açığı 9 milyar doların biraz üzerinde olmuştur. 1994 krizinde dahi, dış ticaret açığı 14 milyar doların altına inmemişti.
KAÇINILMAZDI AMA...
Döviz fazlası yaratıp krizden çıkabilmek için bütün bu gelişmeler kaçınılmazdı. Ama, geride bıraktığımız bu gelişmeler, krizden çıkabilmek için gösterdiğimiz özverinin boyutlarını da gösteriyor. İthalat düşüp cari işlemler fazlası verdik diye sevinmeyelim.
Bir başka açıdan, ihracat, yurtiçi tasarrufların ihracı, ithalat da yurtdışındaki tasarrufların ithalatı anlamına gelir. Yani, büyük bir bölümü dış ticaret açığından oluşan cari işlemler açığı, yurtdışındaki yabancı tasarrufların ülkeye net bazdaki ithali demektir. Türkiye'nin buna ihtiyacı vardır.
Orta dönemde, Türkiye ekonomisini rahatlatacak olan denge, cari işlemler dengesinin finanse edilebilir bir açık vermesi ve ithalatın bugünkü seviyelerinin üzerinde artmasıdır. Kaldı ki, ithalatın artması enflasyonla yapılan mücadeleye de yardım edecektir.
Cari işlemler açığının finansmanı ise bir başka konudur. Doğrudan yabancı yatırımların artması Türkiye'yi mutlaka rahatlatacaktır. Ama, uzun bir süre daha, maliyetsiz olan doğrudan yabancı yatırımlara değil, maliyetli borçlanmaya dayanan bir finansman yapısıyla yolumuza devam etmek durumundayız.