AMERİKAN Merkez Bankası (FED) faizleri bir kez daha yüzde 0.25 kadar artırdı. FED’in tonu gittikçe sertleşiyor. Amerika’da faiz artırımları devam edecek.
Hatta, yüzde 0.25 yetmeyip daha güçlü sinyal vermek üzere bir defada yüzde 0.5 artırım dahi çok yakında gündeme gelecektir.
FED açısından ekonomik büyüme şu anda ikinci hatta üçüncü planda kalmıştır. Amerika’daki artan bütçe açıkları ve enflasyonist baskılar FED’in en çok kaygı duyduğu gelişmelerdir. Amerikan dış politikası setleştikçe, Amerika’nın bütçe açıkları konusunda iyimser olmak giderek zorlaşmaktadır.
AVRUPA
Avrupa Birliği’nde (AB) tek paraya geçişin en önemli parametrelerinden olan mali disiplin zayıflama sinyalleri vermektedir. Almanya ve Fransa diğer AB ülkelerine bir anlamda meydan okuyarak bütçe açıklarını Topluluk normlarına getirmek yerine, topluluk normlarını kendi bütçe açıkları doğrultusunda değiştirmeyi tercih ettiler.
Fiyat istikrarından sorumlu Avrupa Merkez Bankası (AMB) çok zor durumda kaldı. Kurulduğundan bu yana Alman Merkez Bankası Bundesbank’ın saygınlığına gelemeyen AMB bu gelişmelere nasıl tepki vereceğini bilemiyor.
Batılı bankacılar, AMB için, merkez bankası değil, görüş birliği platformu (concensus board) diyorlar. AMB ile açıkça alay edilmeye başlandı. Bir aşamada, AMB da faizleri artırmak zorunda kalabilir. Bu zayıf haliyle dahi, bunun işaretlerini şimdiden vermeye başladı.
Dünyanın lider ekonomilerinde faizlerin artması tek başına korkulacak bir olgu değildir. Ama, kısa dönemde, gelişmiş ülkelerde faizlerin artması, faizlerin düşük olması nedeniyle gelişmekte olan ülkelere akan sermaye akımını sınırlayacaktır. En az risk seven yatırımcıların dahi gelişmekte olan ülkelere yatırım yapma iştahı bir ölçüde azalacaktır.
Sürü psikolojisi içinde hareket eden uluslararası finans piyasaları 2005 yılında dalgalanmalara çok açık olacaktır. Gelişmekte olan ülkelerde son iki yıldır yaşanan ‘kolay dış borçlanma’ olanakları azalabilecektir. Bu gelişmelerin gelişmekte olan ülkelerdeki, büyüme, kur ve borsa üzerinde ciddi boyutlarda etkileri olacaktır.
TÜRKİYE
Bu görünüm içinde, Türkiye ekonomisindeki olası dalgalanmaları asgaride tutabilmek için iç ve dış yatırımcıların güvenini devam ettirecek önlemler almak zorundayız. Ne yaparsak yapalım, dış yatırımcıların portföy tercihlerinden kaynaklanan dalgalanmalar Türkiye piyasalarına da yansıyacaktır. Bu aşamada, önemli olan dış yatırımcıların portföy tercihlerindeki değişmenin yurt içindeki yatırımcılara sirayet etmemesine çalışılmasıdır. Yani, iç ve dış yatırımcılara güven verici bir tutum içinde olmak zorundayız..
Türkiye ekonomisinin yalpalamaya ve kararsızlığa tahammülü yoktur. IMF ile üç yıllık program zaman kaybedilmeden uygulamaya geçmelidir. Yapısal reformlar tamamlanmalıdır. Özelleştirme bugünkü ortamda bir kez daha olumsuz bir sürece girmiştir. Buna rağmen, özelleştirme programından ödün verilmemelidir. Mali disiplinin bozulabileceği yönünde izlenim veren uygulamalardan vazgeçilmelidir.
Dış risklerin içeride yaratacağı dalgalanmaların sonuçları kurların yatırımcıları rahatsız edecek bir biçimde artması ve bu yolla iç talep daralmasıdır. Kurlar yoluyla iç talep daralması kamu maliyesini olumsuz etkileyen önemli etkenlerden biri olacaktır.