KÜRESEL sermaye tedirgin. Yıllarca gelişmiş ülkelerin piyasalarına yatırım yapan uluslararası sermaye düşük getirilerden bıktı.
Gelişmekte olan ülkelere yöneldi. Şimdi, "yüksek getiri, yüksek risk" oyunu oynanıyor. Ama, bu oyunda risksiz ülke ya da piyasa yok. Dolayısıyla, gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerin piyasalarını, gelişmiş ülkeler de gelişmekte olan ülkelerin piyasalarını etkileyebiliyor.
Bu çeşit sermayenin kılavuzu uluslararası alanda istikrarlı bir piyasa, ulusal düzeyde doğru makro ekonomik politikaların yön verdiği fiyat istikrarı içinde yüksek ekonomik büyümeydi. Türkiye 2002 yılından itibaren hem ulusal hem de uluslararası düzeyde böyle bir ortamdan yararlandı.
BELİRSİZLİK DÖNEMİ
Gelinen noktada, Türkiye uluslararası sermaye için hala çok çekici bir ülke. Ekonomik büyüme tam gaz gidiyor. Fiyat istikrarı kalıcı olarak tesis edilememiş de olsa, enflasyonla mücadele edildiği biliniyor. Siyasi istikrar söz konusu. AB üyeliği şimdilik uzak bir hedef, ama süreç devam ediyor. Cumhurbaşkanı seçimini de kazasız belasız atlattığımız taktirde, bütün bunlar yabancı sermaye açısından Türkiye’yi çekici yapıyor. Yeter ki, uluslararası piyasalar karışmasın.
Dikkat edilirse, yabancı sermayenin ilgisi gündeme geldiğinde, cari işlemler açığı gibi Türkiye ekonomisine yönelik riskler fazla konuşulmuyor. Çünkü, diğer olumlu gelişmeler risklerin göz ardı edilmesini sağlıyor. Riskler elbette kaybolmuyor. Risklerin karar sürecinde önemleri azalıyor.
Genel seçimlerden sonra tek parti iktidarının çıkması yabancı sermaye açısından olumlu oldu. İktidarın yarım kalmış reformları tamamlayıp gündemdeki diğer reformları da ele alacağı beklentisi Türkiye ekonomisini yabancı yatırımcılar gözünde öne çıkardı. Dolayısıyla, uluslararası sermayenin ulusal düzeydeki kılavuzu "Türkiye’de yatırımlara devam" işareti veriyor.
Uluslararası sermayenin diğer kılavuzu dış piyasalar ise tarihinin en oynak dönemlerinden birini yaşıyorlar. Dışarıdaki oynaklıklar elbette Türkiye piyasalarını da olumsuz etkiliyor. Türkiye ekonomisine bakışta netliği bozuyor. Türkiye açısından, "dış piyasalar olmasa" denecek kadar belirsiz bir dönemden geçiliyor.
KÜRESEL KIRILGANLIK
Bu aşamada önemli olan, uluslararası yatırımcılar tarafından, dış piyasalardaki sorunların geçici olarak mı, yoksa sorunların daha da derinleşmesinin olasılığının yüksek olduğu şeklinde mi algılanacağı. Sorunlar geçici olarak algılanıyorsa, Türkiye açısından sorun yok. Özellikle doğrudan yabancı sermaye geçici oynaklıklarla ilgilenmez. Ama, uluslararası yatırımcılarda sorunların daha da derinleşmesi beklentisi hakimse, doğrudan yabancı yatırımlar ertelenebilir, finansal yatırımlar gerileyebilir.
Gelişmekte olan ülkelerin birinde bu süreçte yaşanabilecek ülkeye özel sorunlar Türkiye ekonomisini daha da zorlar. O taktirde, cari işlemler açığı risk olmaktan çıkıp tehdit olmaya başlar. Yabancı yatırımcıların ulusal düzeydeki kılavuzu da sapar. Ekonomik büyüme çok düşer, enflasyon yeniden başını kaldırır.
Kısacası, içinde yaşadığımız ortam, makro ekonomik verilere bakarak kendimizi sağlam olarak algılayabileceğimiz bir ortam değildir. Küresel kırılganlıklar bizim gibi ülkeleri daha da kırılgan hale getirmektedir. Dolayısıyla, bugüne kadar elde ettiğimiz kazanımlarla tatmin olmuş görüntüsü vermek yerine, ileriye dönük olası riskleri hesaba katan bir çaba içinde olmamız gerekiyor. Şimdilik, dışarıdan gelen risk daha büyükmüş gibi görünüyor.