Dengelerin kalıcılığı için altyapı oluşturulmalı

BUGÜNE kadar işler çok iyi gitti. Mutlaka bir gün çökecektir yönünde bir beklenti çok gerçekçi değil. Dünyada da, Türkiye’de de işlerin daha da iyi gitme olasılığı az değil.

Dolayısıyla, son beş yıldır gözlenenleri ne bir tesadüf ne de mutlaka işler tersine döner diye nitelemek çok doğru değil.

2000 yılı sonrasında dünya ekonomik düzeni farklılaştı. Farklılığın en gözle görülür öğesi hacmi ve derinliği artan küresel düzeyde sermaye hareketleri oldu. Artan sermaye hareketleri ile dünyanın bir yöresindeki tasarruf fazlası çok daha çabuk ve ucuz bir biçimde dünyanın başka yörelerinde yatırıma dönüşebilmeye başladı. Paralar arasında geçiş kolaylaştı. Para arzı kavramı klasik tanımını yitirdi. Kabul edilebilir risk düzeyi değişti.

Ülkeler birbirlerine çok daha fazla bağımlı hale geldiler. Bağımlılık yalnızca ekonomik konjonktürün paralelliği ile sınırlı kalmadı. Ekonomi politikaları da birbirlerine daha bağımlı hale geldi. "Kapalı ekonomi" modelinden "açık ekonomi" modeline geçişin tüm sonuçları aslında 2000 yılından sonra çok daha fazla gözle görünür hale geldi.

İŞBİRLİĞİ İHTİYACI

Gelinen noktadan korkuluyorsa, sürdürülebilirliğinden şüphe ediliyorsa, kolay çözüm "açık ekonomi" modelinden "kapalı ekonomi" modeline tedricen geri dönüştür. Sermaye hareketlerine bir çeşit sınırlama getirilmesi önerileri aslında bu yöndeki çözümlerin bir parçasıdır. Maliyetlidir. Dünya ekonomisinin uzun dönemli büyümesini kısıtlayan bir çözümdür. Dünya zor olanı başarabilmelidir.

Daha gerçekçi bir yaklaşım değişen dünya ekonomik düzeninde hem ülke içinde hem de küresel düzeyde dengelerin sürekliliğini ve kalıcılığını sağlayacak ekonomi politikaları ile kurumsal alt yapının oluşturulması gibi görünmektedir.

Küresel düzeyde bu yönde adımlar atıldığında, gözlenen dengeler "tasarruf bolluğu" ya da "para bolluğu" kıskacından kurtulacaklardır. Söz konusu olan, sonuçları üzücü olabilecek "para bolluğu" ise, küresel düzeydeki işbirliği içinde para bolluğuna son verilmeye çalışılacaktır. Para politikasında bu yöndeki çabaları zaten gözlemeye başladık.

Henüz ciddiyeti tam olarak kavranıp kavranmadığı belli olmayan alan mal ve hizmet ticaretinin serbestleşmesi ile küresel düzeyde risk yönetimidir. Ülkeler arası kısa dönemli çıkarları öne çıkaran çekişmeler (özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında) Dünya Ticaret Örgütü’nü başarısız kılmaktadır. Doha görüşmelerinin uzun süre askıda kalması konunun ciddiyetinin farkına varılmadığının kanıtıdır.

Finans sisteminde risk yönetimi ulusal düzeyde gelişmektedir. Ama, uluslararası düzeyde risk yönetimi henüz emekleme aşamasındadır. Parasal akımların önünde hiçbir engel olmazken, parasal akımlara yön veren risk yönetimi ülkeler arasında çok büyük farklılıklar göstermektedir. Neredeyse, tarım sektörü politikalarını ulusal egemenliğin bir parçası gibi gören siyasal güçler risk yönetimini de aynı kefeye koyma çabasındadırlar.

KÜRESEL SORUN

Sermaye küreselse, gözetim ve denetim de küresel olmak zorundadır
. Sermayenin küresel, gözetim ve denetimin yerel olması sermaye kaybı olasılığını çok yükseltir. Sermaye kaybı üretim kaybıdır. Dünya ekonomilerinde çok ciddi çalkantıların kaynağı olabilir.

Yeni dünya düzeninde ekonomi politikaları eşgüdüm içinde olmalıdırlar. Belli ölçülerde para politikalarında gözlenen işbirliği maliye politikalarına da yansımalıdır. Bu konuda fazla bir gelişme olduğu söylenemez. Konjonktürden kaynaklanan iyileşmeler görülse de, ülkeler arasında mali (fiskal) dengelerde önemli sapmalar giderilememiştir.

Kısacası, "bir gün sermaye gider" beklenti ve endişeleriyle çözüm üretmek yerine, sermayenin gitmemesi için alt yapıların oluşturulması çok daha gerçekçi görünmektedir. Aksi taktirde, bugünkü yapı içinde, bir gün gerçekten de sermaye gidecektir. Bu yalnızca Türkiye’nin değil, tüm dünyanın sorunudur.
Yazarın Tüm Yazıları