DÜNYANIN en genç nüfusuna sahip ülkelerden biriyiz. Teorik olarak, çalışanı çok, emeklisi az bir nüfusa sahip olmamız gerekiyor. Ama, gerçek çok farklı. Çalışan neslin emekli nesli çok kolayca beslemesi gereken bir nüfus yapısına sahip olduğumuz halde, sosyal güvenlik sistemi iflas etmiş durumda.
Çalışanların çoğu sosyal güvenlik sistemine katkı yapmıyor. Katkı yapması gerekenlerin çoğu da zaten emekli olmuş durumda. Kısacası komik bir durum ile karşı karşıyayız.
Sosyal güvenlik sisteminin iflas etmesiyle, devlet bütçesi sosyal güvenlik sistemine verilen mali yardımlar tarafından esir alındı. Bütçede faiz dışı harcamaların neredeyse dörtte biri, çalışan nüfus emekli nüfusu besleyemediği için, sosyal güvenlik kuruluşlarına aktarılıyor. Bütçenin "sosyal devlet" işlevi yalnızca emeklilerine maaş ödemek ve sağlık hizmeti sunmakla sınırlı kalıyor.
Sistemin yanlışı çok. O kadar ki, artık herkes haklı.
GERİ DÖNÜŞ
Nüfus genç diye, yeni nesillere iş olanakları açmak için emeklilik yaşını giderek düşürdük. Kırk yaşındaki insanlar emekli oldular. Ama, beklendiği gibi, işgücü piyasasını terk etmediler. Hem çalışmaya devam ettiler hem de emekli maaşı almaya başladılar. İşgücü piyasasında genç nesillere iş olanakları da açamadık. Emekli nüfusu artırarak genç nesillerin emeklilere bakabilme olanağını yitirdik. İktisadi temellere oturması gereken bir sistem çeşitli iktidarların elinde siyasetin malzemesi oldu.
Sosyal güvenlik sistemi, giderek ülkenin emeklisine daha az para ödeyen, ama çalışanlarından daha fazla katkı almaya çalışan bir konuma geldi. İstihdamı pahalılaştıran bir unsur oldu. Kayıt dışı istihdam özendirilerek sosyal güvenlik sisteminin gelirleri daha da düştü. Geri dönmesi zor bir kısır döngü yaratıldı.
Bir ülkede bir tane sosyal güvenlik sistemi olur. Herkes aynı sosyal güvenlik sisteminin bir parçasıdır. Türkiye’de üç ayrı sistem kuruldu. Yasaları hazırlayan memurlar ve onaylayıcısı milletvekilleri doğal olarak kendilerini, kendilerinin bağlı olduğu sosyal güvenlik kuruluşunu kayırdılar. Üç farklı sistem üç farklı sosyal güvenlik şemsiyesi doğurdu. Daha cömert bir sistem olan Emekli Sandığı’na talep arttı. Şimdi herkes memur olmak istiyor.
IMF’nin zorlamasıyla yıllardır bir sosyal güvenlik reformu üzerinde çalışılıyor. Her ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de gerçekleştirilmesi en zor reformlardan biri sosyal güvenlik reformu oldu. İte kaka bir şeyler yapılmaya çalışıldı. Şimdiye kadar "reform yapıyormuş" gibi görünmeye çalıştık. Yasalaşan son taslak, sistemin toptan kurtarılması için yetersiz de olsa, bugüne kadar yapılanların en ciddisiydi. En can alıcı bazı maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Çatı da çöktü, reformun bel kemiği de kırıldı.
İLERİYE BAKIŞ
Şimdiye kadar siyasi direnç söz konusuydu. Çaresizlikler karşısında siyasi direnç biraz kırılır gibi oldu. Bu kez, yasal dirençler devreye girdi. Ne olacağı belli değil. Belli olan bir şey varsa, sosyal güvenlik sistemini ayakları üzerinde duracak bir sistem haline getirmek kısa dönemde olanaksız gibi görünmektedir. Yani, Türkiye çıkmaz bir yolda debelenmeye mahkum edilmektedir.
Bu yolun bizlere getireceği yük istikrarsızlıktan başka bir şey değildir. Hiç kimse geçmişte yapılan yanlışların faturasını ödemek istememektedir. Geçmişte elde edilen iktisadi açıdan "haksız" kazanımları geri vermek istememektedir. İktisadi açıdan haksız olan kazanımlar sosyal açıdan "haklı" kazanımlar haline dönüşmüşlerdir.
Ama, eninde sonunda, iktisadi kurallar her türlü kuralın üzerinde olacaktır. Bundan kaçışımız yoktur. Reformun yürürlük tarihini ileriye atmak gerçeklerden kaçmaktır. Kaçtıkça, zararımız daha da büyüyecektir.