TÜRKİYE’nin iktisadi tarihinde, kriz dönemleri hariç, cari işlemler dengesinin idaresi hiçbir zaman makro ekonomik politikaların hedeflerinden biri olmamıştır.
Cari işlemler dengesi yurt dışından borçlanma olanaklarının bir sonucu olarak gelişmiştir.
Cari işlemler dengesinin tanrının taktirine bırakılmasının en büyük nedeni ekonomik büyümeyi her ne pahasına olursa olsun azamiye çıkarma arzumuzdur. Ekonomik büyümeye paralel giden cari işlemler açığının idaresi ekonomik büyümeden feragat etmeye dayandığında, akar sular durmaktadır. Böyle bir yaklaşım siyasi otorite tarafından "dönen tekerleğe taş koymak" olarak algılanmaktadır.
UYUM
Geleneksel yaklaşım böyle olunca, cari işlemler dengesi aslında tanrının taktirine değil, yurt dışı piyasaların taktirine bırakılmaktadır. Dış borçlanma olanakları açık olduğunda yurt dışı piyasaların izin verdiği ölçüde cari işlemler açığı vermekteyiz. Hava ters dönüp dış borçlanma olanakları kapandığında, kaçınılmaz olarak cari işlemler açığımız azalmakta, hatta cari işlemler fazlası vermekteyiz.
Ekonominin krize girip girmeyeceği de yurt dışı piyasalardaki havanın ne denli radikal değişip değişmediği ile ilgili olmaktadır. Piyasalar tedricen bize kapanma eğilimine girdiğinde, uyum yumuşak olmakta, piyasalardaki radikal bir kapanma uyumu sertleştirmektedir.
Örneğin, 1994 ve 1998 yılının ikinci yarısından sonra, 2001 yılında dış piyasaların Türkiye’ye bakış açısı radikal bir biçimde değiştiğinde, ciddi boyutlarda ekonomik küçülmeler yaşandı. 1990 yılın son üç ayından sonra Körfez Krizi nedeniyle dış piyasaların Türkiye’ye bakışı kötümsere döndüğünde, ekonomik büyüme küçüldü, ama ekonomi küçülmedi. Kısacası, cari işlemler dengesini idare edemediğimizden, ekonomik büyümeyi de idare edemeyen bir ülke konumundayız.
YUMUŞAK İNİŞ
2002 yılından bu yana cari işlemler açığı giderek artıyor. Geleneklerimizin esiri olmasaydık, 2003 yılından bu yana makro ekonomik politikalar cari işlemler dengesinin idaresini de göz önüne alacak bir biçimde şekillendirilebilirdi. Yapılmadı. Ekonomik büyümenin azami boyutlarda gerçekleşmesi arzulandı. Şimdi, her ay cari işlemler dengesi verileri açıkladığında, kafamızın arkasında "bu iş böyle gitmez" beklentisi oluşmaya başladı.
Bu yılın ilk iki ayında cari işlemler açığı 5.9 milyar dolar oldu. 1993, 2000 ve 2002-2005 dönemini hariç tutarsak, bu yılın ilk iki ayında verdiğimiz cari işlemler açığını Türkiye bir yılda vermemişti. Şimdi beklemedeyiz.
Yılın ilk iki ayında çeşitli yollarla 11 milyar doların üzerinde yurt dışından borç alındı. Toplam ülkeye giren yabancı mali sermaye net bazda 13 milyar dolar oldu. Gelen dövizlerin bir bölümüyle cari işlemler açığını finanse ederken, Merkez Bankası’nın döviz rezervleri 6 milyar dolar kadar arttı.
Yurt dışı piyasaların kararına göre, ya borç bulma olanaklarımız eskisi gibi devam edecek ve büyümeye devam edeceğiz, ya da yurt dışı piyasalar bize eskisi kadar cömert olmayacaklar ve ekonomik büyümeden istemeden fedakarlık etmek durumunda kalacağız. Bu konudaki karar yurt dışı piyasalarındır. Umudumuz, yurt dışı piyasalardaki olası bir değişimin sert olmamasıdır. Bu şekilde, Türkiye ekonomisi de "yumuşak iniş" olanağına sahip olabilecektir. Düşüş sert olmayacaktır.
Bu yönde işaretler alındığından, şimdilik heyecanlanacak bir durum yok gibi görünmektedir.