Büyümeye odaklı ekonomi politikası enflasyon yaratır
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Ekonomi politikalarının temel amacı ekonomik büyümeyi azami düzeyde tutarak toplumun refahını artırmaktır. Bu yargıda hiçbir şüphe yok. Ama, bu cümlenin altının doldurulması gerekiyor.
Ekonomik büyümeyi azamide tutmaya çalışırken, büyümenin "sürekli ve sürdürülebilir" olması da en az büyümenin düzeyi kadar önemli oluyor. Türkiye’de ise, ekonomi politikalarının amacı yalnızca herhangi bir yıl "ekonomik büyümeyi azamiye çıkarmak" olarak algılanıp "ekonomik büyümenin sürekli ve sürdürülebilir" olması her dönemde ihmal edildi.
Bu yaklaşım ekonomik büyümenin zaman içinde Türkiye’de çok büyük oynaklıklar göstermesine neden oluyor. Bir benzetme yapılabilirse, Türkiye ekonomisi, yolu boş gördüğünde gaza dibine kadar basıp çok çabuk hızlanabilen, önüne aniden barikat çıktığında aynı hızda barikata çarpan araba görünümü sergiliyor.
BÜYÜMENİN GAZI
Grafikte 1970 yılından bu yana Türkiye ekonomisinin yıllık büyümesi veriliyor. 2007 verisi ilk dokuz aylık milli gelirin yıllık bazdaki büyümesidir (yüzde 4.1).
1970-2001 arasında ortalama yıllık büyüme yüzde 3.8 olurken 2002-2007 arasında ortalama büyüme yıllık yüzde 6.7 oldu. Son altı yılda ortalama büyüme ondan önceki 30 yıla göre iki katına yakın arttı. Bu artışın arkasında gaz pedalına abanmak değil, yurtiçindeki ekonomik birimlerin olumlu beklentileriyle yurt dışındaki yatırımcıların iştahı vardı. Aksi taktirde, milli gelirin yüzde 8’ine varan dış açıkları nasıl verebilirdik?
İlk dönemde de ekonominin uçuşa geçtiği yıllar oldu. Örneğin, 1972 yılında yüzde 9.2, 1976 yılında yüzde 9, 1987 yılında yüzde 9.7, 1990 yılında yüzde 9,4, 1993 yılında yüzde 8.1 büyüdük. Ama, bu dönemde yüzde 3.8’in üzerinde üç yıldan daha fazla üst üste büyüyemedik. Yüksek ekonomik büyüme performansı iki ya da üç yıl sonra mutlaka yere çakıldı.
Yere çakılmaların arkasında mutlaka döviz sorunu ve/veya yurt dışından borçlanabilme sorunu yaşandı. Bu dönem boyunca tüm iktidarlar büyümeyi azamiye çıkarmaya çalıştılar. Ama, yurt dışından borçlanabilme olanakları kısılınca ya da yok olunca ekonomik büyüme düştü, enflasyon arttı.
Yine bir benzetme yaparsak, ayağımız hep gazda, ama bazı dönemler karbüratöre gaz gitmediğinden araba ya yavaşlıyor ya da motor stop ediyor. Karbüratöre giden gazın kaynağı dış piyasalar. Dış piyasalar Türkiye’ye karşı cömert olduğunda, zaten gaza basılmış olan araba fırlıyor. Dış piyasalar sıkıştığında ya da yurt içindeki ekonomik birimler durumdan memnun olmadıklarında gaza bassanız da araba gitmiyor.
BÜYÜMENİN YOLU
2007 yılı ekonomik büyüme performansı da aynı nedenlerle son altı yılın en kötüsü. Önce 2006 yılı ortasında yaşanan çalkantı, ardından Amerika’daki kötü konut kredilerinin yarattığı olumsuz hava yurt içindeki ekonomik birimleri "bekle-gör" konumuna itti.
İşbaşındaki hükümet elbette ekonomik büyümenin yeniden yüzde 7’lere (en azından yüzde 5) gelmesini arzu edecektir. Ama, bunun yolu, gaza daha sıkı basmak değil, yurt dışındaki olumsuz havanın dağılmasına dua edip yurt içindeki ekonomik birimlerin ve yurt dışındaki yatırımcıların beklentilerini yeniden olumluya çevirmeye çalışmak olarak görülmelidir. Aksi taktirde, geçmişte olduğu gibi, dış şartlar aynı kaldığında, daha fazla enflasyon yaratmanın dışında bir başarı elde edilemeyecektir!