UZUN dönemli büyüme ve ithalat ilişkisi üzerindeki yazıyı yarına bırakıp dün açıklanan ekonomik büyüme verilerinin bana ilk düşündürdüklerini paylaşmak istiyorum.
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre, bu yılın temmuz-eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine göre, gayri safi milli hasıla (GSMH) yüzde 3, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) yüzde 3.4 büyüdü.
Tahminler doğrultusunda ekonomik büyümenin hızı düştü. Ama, düşüş, tahminlerin de ötesinde oldu. Yılın ilk üç ayında yüzde 6.4, ikinci üç ayında yüzde 8.8 büyüyen bir ekonomide, büyümenin bir sonraki dönemde yüzde 3’e gerilemesi her zaman şaşırtıcıdır.
Bir kez daha, giderek olasılığının düştüğü düşünülse de, Türkiye ekonomisinin son derece oynak bir ekonomi olduğunu tespit etmiş oluyoruz. Bir dönem diğerinden çok farklı olabiliyor. Dolayısıyla, geçmiş dönemler bakarak büyük hatalar yapmadan büyüme tahminleri yapmak Türkiye ekonomisinde çok zor oluyor.
Ne oldu da ekonomik büyüme bu denli hızlı düştü?
RİSKLER ARTTI
Milli gelirin alt kalemlerine bakarak, bazı sektörlerdeki büyümenin düştüğü öne sürerek bazı yanıtlar üretilebilir. Ama, ileriye dönük tahminler yapabilmek için asıl irdelenmesi gereken nokta yılın ikinci yarısını birinci yarısından ayıran özellikleri saptamaktır. Bu alanda açıkça görülebilen iki önemli gelişme mayıs-haziran ayları piyasa dalgalanmaları ve faizlerin yükselmesidir.
Acaba, faizler yükseldiği için mi ekonomik büyüme yavaşlamıştır? Faizlerin yükselmesinin elbette ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etkisi vardır. Ama, tüm gelişmeleri faizlerin yükselmesine bağlamak çok doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
Aslında, faizlerin de yükselmesinin nedeni olan beklentilerdeki bozulmalar (risk priminin artması) ekonomik büyümenin hız kesmesinde çok daha önemli bir etken olarak görülmektedir. Yurt dışı piyasalardaki oynaklıklardan en fazla Türkiye ekonomisinin etkilenmesi, yurt dışında oynaklıkların artabileceği beklentileri ve gelecek yıla yönelik artan siyasi belirsizlikler yurtiçindeki ekonomik birimleri daha tutucu yapmıştır. Artan belirsizliklerle, yatırım ve tüketim harcamalarındaki büyümede çok ciddi yavaşlamalar olmuştur.
Döviz kuru ilk sıçradığı noktadan geri geldiği halde, faizler geri gelmekte zorlanmaktadır. Hazine faizleri, piyasa diliyle, fonlama düzeyine (Merkez Bankası faizlerine) gerilememektedir. Dolayısıyla, sorun, Merkez Bankası’nın faizleri artırmasından çok, artan iktisadi ve siyasi belirsizliklerdir.
TUİK verilerine göre, yılın ilk yarısında yüzde 9.5 artan özel kesim tüketim harcamaları yılın üçüncü çeyreğinde ancak yüzde 1.3 artmıştır. Aynı şekilde, yılın ilk yarısında yüzde 21 artan özel kesim yatırım harcamaları bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 13 artmıştır. Aynı dönemlerde kamu kesimi tüketimi artmaya devam ederken, kamu kesimi yatırımlarında bir önceki döneme göre gerileler görülmüştür.
POLİTİKA SONUCU DEĞİL
Bu yılın son çeyreğinde (ekim-aralık dönemi) milli gelir büyümesi daha da düşecek, hatta milli gelir büyümesi eksi dahi olabilecektir. O taktirde, 2006 yılı ortalama ekonomik büyümesi yüzde 5’in altında çıkabilecektir.
Ekonomide belirsizlikler yaratıp beklentileri bozarak ekonomik büyümede ciddi sayılabilecek bir yavaşlama gözlenmektedir. Büyümedeki yavaşlamayı ekonomi politikalarındaki değişmeye bağlamak bu anlamda doğru değildir.
Bu yavaşlamanın dış ticaret açığı ile cari işlemler açığına nasıl yansıyacağı ise farklı olabilecektir. Örneğin, ekonominin yüzde 8.8 büyüdüğü ikinci çeyrekte dış ticaret açığı yüzde 32.7 büyürken, ekonomik büyümenin yüzde 3’e gerilediği üçüncü çeyrekte dış ticaret açığındaki büyüme yüzde 18 olmuştur.
Ekonomik büyüme durduğu için dış ticaret açığının riskli düzeylerden gerilemesinin, en azından bugünkü veriler ışığında, çok kolay olmayacağı anlaşılmaktadır.