HAZİNE’den sorumlu Bakan "Maliye politikalarının gevşetilmesine izin verilmeli" dedi. Ardından, ekonomi politikalarının koordinasyonundan sorumlu Başbakan Yardımcısı "Bundan sonra büyüme ve istihdam odaklı politikalar izleyeceğiz" açıklaması yaptı.
Maliye Bakanı "Kamu finansmanının gevşediğini söyleyen köşe takılarının ya hesap bilmediklerini ya da dayak yemediklerini" iddia etti.
Özetle, hükümet, önümüzdeki dönemde "düşük enflasyonu unutun" dedi.
KÖTÜ BİR DÖNEM
Yurtiçindeki ve dışındaki ekonomik birimlere yanlış masajlar veriliyor. Enflasyon yüzde 10’a dayandı. Merkez Bankası para politikasının sıkılaştırılması gereğinden söz ediyor. Tüm dünyada ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde enflasyonun zaten artacağı vurgulanıp önlem alınması talep ediliyor. Galiba, biz bu gelişmeleri fazla ciddiye almıyoruz.
Uluslararası para Avrupa’daki gelişmiş ülkelerin bonolarına dahi tenezzül etmiyor. Finans piyasalarına değil, emtia yatırımı gözde yatırım alanı oluyor. Gelişmekte olan ülkelere uluslararası fon akışı yavaşlıyor.
Böyle bir ortamda, Türkiye’nin ekonomisini sorunsuz çevirebilmesi için yılda 50 milyar dolar taze dış kaynağa ihtiyacı var. Petrolün varili 125 doları geçmiş, yakında 150 dolara gelebileceği konuşuluyor. Türk Lirası’nın gelişmekte olan ülkeler içinde en riskli paralardan biri olduğu söyleniyor. Bu şartlarda, Türkiye IMF ile olan istikrar programının bitişini sabırsızlıkla bekleyip maliye politikalarını gevşeterek büyüme ve istihdam odaklı politikalara yöneliyor. Çok büyük riskler alıyoruz.
Enflasyonun yüzde 10’u aştığı, faizlerin giderek yükselmesi gerektiğinin beklendiği, kamu finansman dengesinin giderek bozulduğu bir ortamda Türkiye’nin bugünkü düzeylerde dış açıklar vermesi çok zor olabilecek. Daha küçük dış açıklarla daha az üretim yapmaya mahkum olacağız. Daha fazla ekonomik büyüme ve yüksek istihdam derken, ekonominin küçülmesini ve işsizliğin artmasını tetikleyeceğiz.
PARLAYANLAR VE SÖNENLER
1950’li yılların ikinci yarısında da böyle yapılmıştı. 1970’li yılların son dört yılı benzer bir yaklaşımla bir faciaya dönüşmüştü. 1989 yılından başlayarak tüm 1990’lı yıllar heba edilmişti. Tüm bu dönemlerde amaç kamu finansman dengesinde gevşeme yoluyla daha fazla ekonomik büyüme ve daha fazla istihdam yaratmaktı. Tam tersi oldu. Ekonomik büyüme düştü. Çok ciddi ekonomik krizler yaşandı. İstihdam artmadı, azaldı.
Brezilya’nın sosyalist Başkanı iktidara gelmeden önce yatırımcılar tarafından kaygı ile izlenen biriydi. Herkesi şaşırttı. Piyasaların en güvendiği liderler arasına girdi. İkinci kez seçildikten sonra, birinci dönemde yaptıklarının siyasi alandaki yararlarını da görerek daha fazla ekonomik istikrar taraflısı oldu. Brezilya tarihinde ilk kez yatırım yapılabilir ülke notuna (BBB-) ulaştı. Gelişmekte olan ülkeler içinde Brezilya şimdi parlıyor. Bir yanda gelişmiş ülkelerin finans piyasalarındaki sorunlar, diğer yanda gıda ve emtia fiyatlarının artmasıyla gelişmekte olan ülkelerin yaşayabileceği olası ekonomik sıkıntılar yabancı yatırımcıların kararlarında öne çıktı. Brezilya bir yıldız gibi parlarken, yüksek cari işlemler açığı veren ve fiyatları artan emtia ihracatçısı olmayan Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler dikkatle ve kaygı ile izleniyorlar.
Böyle bir dönemde yurtiçindeki ve dışındaki ekonomik birimlere çok yanlış mesajlar veriliyor.