YÜKSEK enflasyondan düşük enflasyona geçiş sürecinde en önemli politikalardan biri "gelirler politikası" olmaktadır. Gelirler politikasının en önemli ayaklarından biri geçmiş enflasyona göre değil, hedeflenen enflasyona göre ücret ve maaş ayarlamalarının yapılmasıdır.
2000 yılından bu yana istikrar programı çerçevesinde böyle bir uygulama Türkiye’de de yürürlüktedir. Özellikle kamu sektöründe, ücret ve maaş ayarlamaları üç aşağı, beş yukarı hedeflenen enflasyon doğrultusunda yapılmakta, gerçekleşen enflasyonun hedeflenenden yüksek çıkması durumunda, fark dönem sonunda kapatılmaktadır.
Düşmesi hedeflenen enflasyon doğrultusunda, geçmiş enflasyona bakarak ücret ve maaş artırımlar yapılmamakla hem enflasyon üzerinde baskı yaratacak kamu finansman açıkları dizginlenmeye çalışılmakta hem de enflasyon üzerinde artan ücretler yoluyla ekonomik büyümenin önündeki engel kaldırılmaya çalışılmaktadır. Buna karşılık, fark doğduğunda, çalışanların enflasyona ezilmemesi yönünde bir sigorta da devreye sokulmaktadır.
İNANDIRICILIK
2006 yılı gerçekleşen enflasyonun hedeflenenden daha yüksek olduğu bir yıl olmuştur. Çalışanlara enflasyon farkı vermek elbette kamu finansmanı üzerinde ek bir yük yaratacaktır. Hem enflasyon farkı verilip hem de böyle bir ek yükün yaratılmamasına çalışmak kamu finansmanının ödeyeceği bedel olacaktır.
İstikrar programı açısından şu ikilemle karşı karşıya kalınmaktadır: Enflasyon farkı vererek kamu finansmanının bozulmasına izin verilmeli midir yoksa geçmişte toplumla yapılan açık ya da zımni mutabakata uymayarak istikrar politikalarının ve enflasyon hedefinin toplum tarafından ciddiye alınması tehlikeye mi atılmalıdır?
Burada seçim aslında çok açıktır. Hiçbir ekonomide başarılı istikrar programları ekonomik birimlerin güvensizliği üzerine oturtulmamıştır. Aksine, ekonomik birimlerin istikrar programının tümüne ve programın hedeflerine inanmaları ve güvenmeleri esastır. Çünkü, uygulamadaki istikrar programıyla ekonomik birimlerin davranışlarının radikal bir biçimde değiştirmesi hedeflenmektedir. Bu hedef ancak programa itibar sağlama yoluyla olur. Sözünde durmak esastır.
O halde, kamu sektöründe çalışanlara enflasyon farkı verilmelidir. Aksi taktirde, çalışanlara bundan böyle hedeflenen enflasyona göre ücret artışları önermek inandırıcı olmayacaktır. İstikrar programının ileriye dönük bir ayağı sakatlanacaktır.
TASARRUF
İstikrar programına ekonomik birimlerin güveninin devamının bir başka şartı planlanandan daha fazla ücret ve maaş artışı verildiği halde, faiz dışı harcamalarda planlananın üzerinde artışa izin verilmemesidir. Bir başka ifadeyle, nedeni ne olursa olsun, gerçekleşen enflasyonun hedeflenenden fazla çıkması enflasyonu otomatik olarak besleyen bir süreç haline getirilmemelidir. Kamu finansmanında daha fazla tasarruf söz konusu olacaktır. Gerekli tasarruf burada da bitmemektedir.
Mayıs ve haziran aylarında yaşanan çalkantının geride bıraktığı en büyük tortu daha yüksek faizlerdir. Kamu sektörünün finansman maliyeti de artmaktadır. Bütçeden yapılan faiz harcamaları da planlanandan yüksek olacaktır. Böyle bir durumda, "faiz dışı fazla" hedefi tutturuluyor diyerek rahatlayamayız. Toplam bütçe açığı hedefinin de içinde kalmak zorundayız. Bu konuya bir başka yazıda gireceğim.