2007 yılına yönelik hazırlanan yıllık programa göre, bu yıl cari işlemler açığı 30.7 milyar dolar olacağı tahmin edilirken, gelecek yılki açığın 30.4 milyar dolar olacağı programlanmaktadır. Beklenmedik bir gelişme olmazsa, iki rakam da gerçeği yansıtmaktan çok uzaktır.
Normal şartlarda, bu yıl sonu cari işlemler açığının 34 milyar doları aşması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. 2007 yılında ise yüzde 5 civarında ekonomik büyüme öngörüldüğüne göre, cari işlemler açığının 40 milyar doları aşması beklenmelidir. 2007 yılı programı ödemeler dengesi istatistiklerinde kullanılan mal dengesini çok düşük tahmin etmekte ya da öngörmektedir.
Cari işlemler dengesi içinde, mal dengesi dışındaki dengenin ise 2007 yılında 10.4 milyar dolar fazla vereceği öngörülmektedir. Bu tahmin, turizm sektörü canlanırsa, ulaşılabilecek bir büyüklüktür.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Son yıllarda gözlenen eğilimler ışığında, gelecek yıl cari işlemler açığının bu yıl düzeyinde kalabilmesi için ekonomik büyümenin olmaması hatta, reel olarak ekonomik küçülmenin gerektiği ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, ekonomik büyümenin yüzde 5’ler civarında olacağı hedeflenen bir programda, cari işlemler açığının aynı kalacağını programlamak hiç de gerçekçi görünmemektedir.
Ekonomik büyüme oldukça, Türkiye daha yüksek ve yükselen cari işlemler açığı ile yaşamak zorundadır. O halde, ekonomik strateji, yüksek ve giderek yükselen cari işlemler açığının kesintisiz bir biçimde finansmanına olanak sağlayacak şekilde oluşturulmalıdır. Kısa dönemde (1-2 yıl) böyle bir strateji oluşturmak olanaksız değildir, ama orta-uzun dönemde (5-10 yıl) Türkiye ekonomisinin bu düzeylerde büyümesi sürdürülebilir görünmemektedir.
Kısa dönemde bu boyutlardaki bir cari açığın sürdürülebilmesi uluslararası mali sermayenin yeterli boyutlarda Türkiye’ye çekilebilmesiyle mümkündür. Finansman kalitesi ne derece yükselirse yükselsin (yani, açığın ne kadarını doğrudan yabancı sermaye girişi ile finanse edersek edelim), yabancı sermayenin Türkiye’ye bakış açısını hep olumlu tutmak zorundayız. Bunun anlamı, IMF ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerin yabancı yatırımcıları kaygılandırmayacak düzeyde tutulmasıdır, yanlış yapılmamasıdır.
ESNEKLİKLER AZALIYOR
IMF ile ilişkilerin olumlu düzeyde tutulması enflasyonu azdırabilecek politikalardan kaçınıp, aksine enflasyonu kalıcı olarak yüzde 5’lerin altına çekecek uygulamalarla olabilecektir. Dolayısıyla, alıştığımız "seçim ekonomisi" uygulamalarının 2007 de görülmesi olasılığı giderek azalmaktadır. Bu, hiç "seçim ekonomisi" uygulanmayacak anlamına alınmamalıdır.
AB ile ilişkilerde ne olursa yabancı yatırımcıları kaygılandıracağını önceden kestirmek zordur. Ama, müzakerelerin tamamen kesilmesi elbette yabancıları ürkütecektir. O halde, AB ile ilişkilerde bir orta yol bulunmak zorundadır. Zaten, şu sıralarda da yabancı yatırımcıları kaygılandırmayacak bir orta yol aranmaktadır.
Yüksek cari işlemler açığı ile yaşamaya alışmak durumundayız. Alışırken, hem IMF hem de AB ile olan ilişkilerimizde, bazı esnekliklerin azalmasını da normal karşılamalıyız.