BORÇ-alacak ilişkisi ekonomideki en kutsal alanlardan biridir. Konunun kutsal olması herhangi bir ilahi ilişki olmasından değil, ekonominin temel ilişkilerinden biri olmasından kaynaklanmaktadır.
Borç-alacak ilişkisi duruma göre çarpıtıldığında, ekonominin önemli temel taşlarından birinin güçsüzleştirilmesi anlamına gelmektedir.
Borçluların ve alacaklıların önceden belirlenen kurallara uymaması ya da kuralların sonradan çarpıtılması "ahlak çöküntüsü" yaratır. Duruma göre, borçlular alacaklıları kandırma eğilimine girerler ya da alacaklılar borçluları sömürmeye çalışırlar.
SİSTEM BÜYÜMELİ
Borç-alacak ilişkisinin çarpıtılmasının en belirgin sonuçlarını vergi konusunda görüyoruz. Devletin belli zamanlarda mükelleflerin vergi borçlarının ödenmesindeki kuralları değiştirmesiyle (genel anlamda vergi afları), vergi borcu ciddiye alınmamaya başlamıştır. Vergi borcu başka bir finansman aracı hale gelmiştir. Vergi tahsilatını hızlandırma adı altında değiştirilen kurallar ileride toplanacak vergilerin azalmasına neden olmuştur. Kayıt dışılık teşvik edilmiştir.
Geçmişte, döviz cinsinden konut kredisi alanların borçları döviz kurlarının fırlamasıyla TL’ye döviz kurları artmadan önceki düzeyde çevrilmesine izin verilerek, borçlu-alacaklı ilişkisi çarpıtılmıştır. Şimdi, o dönemin borçluları çok ucuza aldıkları krediler yoluyla ev sahibi olmuşlardır. Ama, o dönemin alacaklı bankası şimdi tasfiye halindedir.
Yıl bitmeden kredi kartlarına borçların devlet tarafından silinmesi ya da hafifletilmesi gündemdeydi. Yani, devlet, borçlu-alacaklı ilişkisini bir başka alanda çarpıtmaya çalışıyor. Bugün kredi kartlarına borçlarını ödeyemeyenlere sağlanabilecek kolaylıklar yarın konut kredilerini ödeyemeyenlerin iştahını kabartacaktır. Onlar da, ileride ödeyemedikleri taktirde, "konut kredileri mağdurları" yaratarak sorunlarının çözümünü talep edeceklerdir. Geçmiş deneyimlere bakarak, büyük ölçüde haklı da olacaklardır.
Ekonomi geliştikçe, borçlu-alacaklı ilişkisi hem artacaktır hem de derinleşecektir. Bugün bankacılık sisteminin toplam büyüklüğü milli gelirimizin altındadır. Çünkü, Türkiye’de insanlar göreli olarak borçsuz ya da çok az borçla yaşamaktadır. İnsanlarımız çeşitli yollarla borçluluklarını artırdıkça, bankacılık sistemi ve genelde mali sistem büyüyecektir. Avrupa ülkelerinin düzeyine geldiğimizde bankacılık sisteminin toplam büyüklüğü milli gelirimizin birkaç katı olacaktır. Ama, borç-alacak ilişkisine çomak soktuğumuz sürece bunu hiç göremeyeceğiz. Bu konuyu yarın işleyeceğim.
DEVLET İŞİ DEĞİL
Alacaklının devlet, borçlunun vatandaşlar olduğu zaman da durum değişmemektedir. Devletin alacaklarını azaltması ya da affetmesi devlet gelirlerinin azaltılması anlamına gelmektedir. Aynı paralelde harcamalarını kısmayan devlet bir sorunu çözdüğünü sanırken çok daha derin başka sorunlar yaratmaktadır.
Kredi kartı borçlarının alacaklısı devlet olsaydı dahi, borçların silinmesi ya da hafifletilmesi yanlış bir uygulamadır. Alacaklı devlet olmadığında, devletin araya girmesi çok daha fazla yanlış olacaktır.
Ortada bir sorun varsa, sorunun çözümü borçlularla alacaklıların serbest iradesine bırakılmalıdır. Aksi taktirde, ekonomik ilişkilerde onarımı olanaksız tahribatlara neden olunacaktır.