Bize mutlaka dışarıdan dayatma gerekiyor

ÇEŞİTLİ nedenlerle aklın ve mantığın gerektirdiği işleri yapmaktan kaçınıyoruz. Dışarıdan dayatma gelince de, sanki o ana kadar hiç düşünülmemiş bir reform yapıyormuşuz gibi dayatmalara boyun eğiyoruz.

Akla ve mantığa uygun öneri bir Türk’ten geliyorsa kıymeti fazla olmuyor. Ama, benzer bir öneri İngilizce ya da Fransızca olarak yabancı birinden gelirse dikkate değer oluyor. Hele, öneriyi yapanlar yabancı IMF, Dünya Bankası, OECD gibi dayatma gücü yüksek bir kuruluşta çalışıyorlarsa, öneri daha da kıymetleniyor. Kısacası, zamanında kendi adamlarımıza kulak asmıyoruz. Böyle bir adet geliştirdik.

KAÇIŞIMIZ YOK

1980
’li yılların ikinci yarısında bankacılık sektörünün denetim ve gözetiminin Hazine’den alınıp siyasetten bağımsız bir kuruluşa verilmesi için çok çaba harcandı. Kurumlar arası egemenlik mücadelesi buna izin vermedi. Siyasi otorite de aynı fikirde olunca, böyle bir düzenleme rafa kaldırıldı.

1999 yılı sonunda IMF ile bir program üzerinde anlaşmanın zorunlu hale gelmesiyle, IMF dayattı ve bankacılığın denetim ve gözetiminden sorumlu bağımsız bir kurum kurulmasına karar verildi. BDDK’nın kurulması daha önce hiç akıllara gelmemiş bir reform sanıldı. Sonuçta, boşuna yıllar heba edildi.

Düzenlemeye ve denetlemeye tabi sektörlerde dayatmayla Üst Kurullar oluşturuldu. Şimdi, hiçbir Üst Kurul kendi egemenlik alanına başka kimseleri sokmak istemiyor. ‘Rekabet olacaksa, ona da biz bakarız’ mantığı ile her Üst Kurul kendi baktığı sektörde Rekabet Kurumu’nun işe karışmasını yasaya hükümler koyarak engellemeye çalışıyor. Bu yaklaşımın yanlış olduğunu daha önce birkaç yazıda dile getirmiştim.

Geçenlerde, aynı konuya bir toplantıda OECD elemanları da parmak basmış. Rekabet Kurumu’nun dışlandığı bir sektör olmaması gerektiğini dile getirmişler. Yarın, aynı konuya ‘yapısal reformlar’ başlığı altında IMF de girebilecektir. IMF atlarsa, Avrupa Birliği bizi bu konularda zorlayacaktır. Çünkü, akıl ve mantık bunu söylemektedir.

Ekonomide ‘rekabet’ topyekun olacak bir olgudur. ‘Çimento ve gübre sektörlerinde rekabet olsun ve oralara Rekabet Kurumu baksın, ama bankacılıkta ya da telekomünikasyonda rekabet olmasa da olur ya da rekabet olacaksa oraya da Üst Kurulları bakar’ mantığı yanlıştır. Rekabet Kurumu ekonomideki tüm sektörlerdeki rekabet şartlarını izlemelidir. Kamu kurumları da buna dahil olmalıdır.

Ekonominin yarısına yakını kamu sektörünün elindedir. Ama, kamu kuruluşları rekabet mevzuatının dışındadır. Böyle komik bir durum olabilir mi? Dışarıdan dayatmalarla bir gün mutlaka bu konularda da aklımız başımıza gelecektir. Çünkü, biz ancak dayatmalardan anlıyoruz, kendi aklımızı ve mantığımızı kısa vadeli kısır çekişmeler nedeniyle kullanmaktan çekiniyoruz.

KİM SÖYLÜYOR?

Başbakanlığı döneminde rahmetli Turgut Özal
’a ekonomideki riskler anlatılırdı. ‘Sizler de çok abartıyorsunuz’ edasıyla teknisyenlerin kaygılarını pek dinlemek istemezdi. Kısa bir süre sonra IMF ya da Dünya Bankası teknisyenlerince aynı konulara parmak basan ve aynı önerileri yapan bir rapor yayınlanırdı. Özal, ‘yahu, adamlar doğru şeyler söylüyorlar’ derdi.

Onlar yabancıydılar. İngilizce yazıyorlardı. Türk olup da Türkçe konuşup yazmak bizim ülkemizde çok itibar görmüyor. Bu da insanın gücüne gidiyor.
Yazarın Tüm Yazıları