Bir kaşık suda fırtına yaratmayı seviyoruz

SANKİ tartışılacak hiçbir konu kalmamış gibi, geçen haftanın ekonomi kamuoyunu meşgul eden konularından biri Merkez Bankası’nın İdare Merkezi’nin İstanbul’a taşınması fikriydi.

Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı kamu bankalarıyla Merkez Bankası’nın merkezlerinin İstanbul’a taşınacaklarını açıkladı. Belli ki, konudan Merkez Bankası’nın haberi yoktu. Bakan altyapısı hazırlanmamış bir fikri ortaya atarak "biz hükümetiz istediğimizi yaparız ya da yaptırırız" havası takınmış gibi oldu. En azından, piyasalar konuyu böyle gördü. Daha Merkez Bankası’nın bağımsızlığının bebekliği döneminde bu davranış pek hoş olmadı.

Merkez Bankası tepki gösterdi. Yazılı bir açıklama yaparak böyle bir konunun gündemde olmadığını vurguladı. Merkez Bankası da açıklamasında konunun bir yasa değişmesi gerektirdiği ve yasayı yapıp yürütenin de hükümet olduğu gerçeğini göz ardı eden bir görünüm verdi. Bağımsızlığın göstergesi tepki vermeye endekslendi.

Ardından, Merkez Bankası Başkanı Banka’nın İdare Merkezi’nin İstanbul’a taşınması konusunda "bizce mahsuru yok" diyerek bir önceki yazılı tepkiyle bir ölçüde ters düştü. Yazılı açıklamayla Başkan’ın demeci arasında geçen sürede neler olabileceği konusunda gereksiz spekülasyonlar yapılmaya başlandı.

KİMSEYE FAYDASI YOK

Bakan’ın çıkışı gereksizdi
. Banka’nın tepkisi iyi düşünülmeden verilmiş bir tepkiydi. Başkan’ın demeci ise spekülasyon yaratıcıydı. Yabancı basın dahil, konu kamuoyuna "Hükümet Merkez Bankası ile karşı karşıya geldi" şeklinde verildi.

Merkez Bankası’nın bulunduğu konumda, İdare Merkezi’nin nerede olacağı konusu aslında hiç kimseyi ilgilendirecek bir konu değildir. Para politikası konularında gereğinde hükümetlerle karşı karşıya gelmek olağandır. Ama, yasal düzenleme isteyen idari bir konuda kamuoyu önünde hükümet-Merkez Bankası çatışması bir bardak suda fırtına yaratmaktır. Böyle bir durum iki taraf için de yaralayıcıdır ve yıpratıcıdır.

1980’li yılların ikinci yarısında ve 1990’lı yılların başında da bu konular konuşuldu. Özellikle para piyasalarının kurulup çalışmalara başladıktan sonra Merkez Bankası’nın İstanbul finans piyasasına daha yakın olması gerektiği düşünülmeye başlandı. Ama, o dönemde de İdare Merkezi’nin İstanbul’a taşınması fikrinin oluştuğunu ve tartışıldığını hiç hatırlamıyorum.

Levent civarında arsası olan herkese bolca yüksek binalar için imar izni veren belediye o dönemde Merkez Bankası’na da izin verip Merkez Bankası’nın binası yapılmış olsaydı, İdare Merkezi’nin tümü değil ama, para piyasaları bölümünün İstanbul’a taşınması söz konusu olabilecekti. Gelin görün ki, Levent civarında birçok yüksek binalar yapılmış olmasına rağmen, Merkez Bankası aynı yörede hiçbir şey yapamamıştır. Nedeni Merkez Bankası’nın kabiliyetsizliği değil, imar izni verecek olan otoritelerin kabiliyetidir.

ÖNEMLİ OLAN

Birçok ülkenin merkez bankaları ülkenin başkentindedir
. Çünkü, ulusal parayı basma yetkisine sahip tek kuruluş aynı zamanda ulusal egemenliğin sembollerinden biridir. Az sayıda ülkede ise, merkez bankaları ülkenin ticaret merkezi olan kentlerde faaliyet göstermektedirler. Örneğin, Almanya, Hollanda ve Hindistan’da merkez bankaları o ülkelerin başkentlerinde değildirler.

Merkez bankalarının nerede olduğu değil, neyi nasıl yaptıkları önemlidir. Konuyu ticari banka perspektifinden irdelemek çok doğru değildir.
Yazarın Tüm Yazıları