DEĞİŞEN uluslararası ekonomik konjonktürde milli gelirimizin yüzde 8’ine yaklaşan cari işlemler açığını uzun süre finanse edebilmemiz zor görünüyor.
Doğrudan yabancı sermayenin artması da sorunumuza kalıcı bir çözüm olmaktan uzaktır. İhracatı artırmaya çalışmak iyidir, ama derdimize deva değildir. Çözüm, ekonomik büyümenin daha makul sınırlara çekilmesinde yatmaktadır.
Geçen çarşamba günkü yazımda ekonomik büyümedeki küçülmenin ya ekonomi politikaları yoluyla bir yumuşak iniş biçiminde gerçekleşebileceğini ya da yüksek cari işlemler açığı verebilmek için dış finansman bulunamaması nedeniyle bir çakılma biçiminde olabileceğini vurgulamıştım. İlk bakışta, şansımız yardım ederse, bir üçüncü yol da olabilir gibi görünüyor.
BELİRSİZLİK YARATMAK
Üçüncü yol üzerimize gelen dalgaların sıklığının ve boyutlarının artarak devam etmesi olabilir. Döviz kurlarının ve faizlerin bir hafta fırlayıp bir sonraki hafta durulmaları, ardından yeniden tırmanışa geçmeleri gibi mali piyasalarda belirsizliklerin artmasıyla da iç talep büyümesi kendiliğinden kesilebilir. Çünkü, Türkiye ekonomisi döviz kurlarına ve kurlardaki istikrara son derece hassastır.
İç talebin yaratılan belirsizlikler yoluyla kontrolü dalgalanmaların yüksek boyutlarda ve sık olması gerekmektedir. Son dalgalanmalar (çırpıntılar) derdimize dava olacakmış gibi görünmemektedir.
Türkiye’de ticareti yapılan malların tümünün fiyatları döviz kurlarına endeksli değildir. Ama, malların fiyatlandırılmasında döviz kurlarının düzeyi de, ilerideki beklenen düzeyi de önemli parametrelerdendir. Çünkü, döviz kurları aynı zamanda yerli ekonomik birimler açısından servet koruma (wealth portection) parametrelerinden biridir. Döviz kurlarının beklenmedik bir biçimde fırlamasıyla, Türkiye’de ticaret yavaşlar, hatta durur. Kurların nerede göreli istikrara kavuşacağına göre fiyat tespiti yapılır. Örneğin, son iki cuma günü demir gibi birçok maddede fiyat oluşturmak zorlaşmıştı.
Finans piyasalarında belirsizliğin önemli boyutlarda artmasıyla (buna mutlaka kriz adını vermemiz gerekmiyor) iç talep artışı frenlenebilir. Ama, buna yumuşak iniş demek zordur. Yumuşak iniş enflasyonda gelinen noktadan ve hedeflerden taviz vermeden oluşacak yeni dengedir. Finans piyasalarında yaratılan büyük belirsizlikler yoluyla sağlanacak iç talep frenlemesi enflasyonu olumsuz etkileyecektir.
SEÇİM SONRASI
Uluslararası piyasalarda yaşanan gerginlik ve eğilimlerde sert denebilecek kırılmalar Türkiye’yi olumsuz bir konjonktürde yakalamıştır. İç talep büyümesinin önüne geçmek için daha sıkı maliye politikalarına ihtiyaç vardır. Daha sıkı maliye politikaları kaçınılmaz olarak daha yüksek vergiler ile daha az harcamaları içerecektir. Bir yıl içinde genel seçimlerin yapılacağı bir ülkede daha sıkı maliye politikalarının uygulamaya konulması olasılığı yok denecek kadar azdır. Aksine, maliye politikaları yoluyla iç talebin biraz daha kamçılanması söz konusu olabilecektir.
Böyle bir konjonktürde olan biteni seyretmekten başka bir seçenek kalmamış gibi görünmektedir. Genel seçimlere kadar yüksek düzeydeki cari işlemler açığını göreli istikrarı bozmadan sürdürebildiğimiz taktirde, seçimlerden sonra iç talep artışını kontrol etmeye yönelik politikaların yürürlüğe konması kaçınılmaz olacaktır. Sürdürülebilir ekonomik büyüme için ancak o dönemde bir şeyler yapabilme olanağı olabilecektir.