Bankalarda sermaye yeterliliği

HER iş kolunda olduğu gibi, hissedarlar açısından, bankacılıkta da asgari sermaye ile azami iş yapmak esastır. Tüm sektörün uzun dönemli sağlamlığı açısından ise, bankacılıkta "yeterli sermaye" denebilecek bir sermaye miktarı yoktur.

Bankacılığın gözetim ve denetiminden sorumlu kurumlar ikisi arasında bir orta yol bulmaya çalışırlar. Bulunacak orta yol, "yeterli sermaye" kavramını, bankaların normal kar edebilmesini sağlayacak kadar düşük, ama sektörün sağlığını kalıcı kılacak kadar da yüksek sermaye miktarı olarak tanımlamaktır.

YÜKSEK Mİ?

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
(BDDK) geçenlerde hedef sermaye yeterliliğini yüzde 12 olarak tespit etti. Yasal açıdan, bankalarda asgari sermaye yeterliliği oranı, toplam öz kaynakların risklerine göre ağırlık verilmiş toplam varlıklara oranı, yüzde 8’dir. Artık bu oranın tüm bankalar için yüzde 12 olması hedeflenmektedir.

Bir açıdan, BDDK sermaye yeterlilik oranı yüzde 8 ile 12 arasında olan bankalara yol göstermektedir. Sermaye yeterliliği yüzde 12’nin altında olan bankalara yeni şube açma gibi BDDK onayına tabi büyüme stratejileri uygulamalarına izin verilmeyeceği vurgulanmaktadır. Yani, "benden onay istiyorsan, sermaye yeterliliğin asgari yüzde 12 olmalıdır" denmektedir. Bugünkü haliyle, sermaye yeterlilik oranı yüzde 8 ile yüzde 12 arasında olan bankalara da şimdilik ses çıkarılmamaktadır. Şimdi sermaye yeterliliği yüzde 12’nin üzerinde olan bankalara da, "sermaye yeterliliğini yüzde 12’nin altına getirme" denmektedir.

BDDK’nın bu kararı hem zamanlama, hem de konuya yaklaşımı açısından son derece yerindedir. Birkaç hafta içinde faizlerin beş puan, kurların yüzde 20 oynayabildiği bir ülkede, bankalar öz kaynaklarının yüzde 10’una yakın bir bölümünü kaybedebiliyorlarsa, düzenleyici otorite açısından, bugün ölçülebildiği şekliyle, sermaye yeterliliği oranının her zaman düşük olduğu düşünülecektir. Yani, sistem riskini asgaride tutabilmek için bizim gibi ülkelerde sermaye yeterlilik oranı göreli olarak yüksek olmak zorundadır.

RİSK ÖLÇÜMÜ

Sermaye yeterlilik oranı, bankaların öz kaynaklarının risklerine göre ağırlık verilmiş varlıklarına bölümüdür. Bu ölçümlemede bankaların çeşitli sınıf varlıklarına değişen risk ağırlığı verilmektedir. Ama, bugünkü haliyle, risk ağırlıkları çok kaba bir biçimde hesaplanmaktadır.

Örneğin, ülkenin en büyük ve en sağlam özel sektör şirketine verilen kredilerle köşedeki bakkala verilen kredi aynı risk ağırlığına sahiptir. Bir şirkete imza karşılığı verilen kredi ile çeşitli şekillerde maddi teminatlar alınarak verilen krediler aynı kefeye konmaktadır.

Halbuki, kredilerin hangi bilanço yapısına sahip şirketlere verildiği, verilen krediler karşısında teminat yapısının ne olduğu kredilerin geri ödenip ödenmeyeceği ya da ödenmediği taktirde, bankaların zarara uğrayıp uğramayacağı açısından son derece önemlidirler.

Farklı krediler çok farklı riskler taşımaktadır. Bankacılıkta "asgari sermaye yeterliliği" kavramına giderken, önce "risk" olgusunun ölçülebilir olması ve iyi ölçülmesi gerekmektedir. Henüz Türkiye’de bankacılık sektörü bu noktaya gelmedi.

Ancak, farklı riskleri iyi ölçebildiğimiz taktirde, bankalardan da riski gözeten, bilimsel temeli olan sermaye miktarı isteyebileceğiz. Bu aşamaya gelene kadar, tutucu olmak zorundayız. BDDK’nın yeni düzenlemesi bu yönde değerlendirilmelidir.

Yarın devam edeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları