TÜRKİYE Bankalar Birliği (TBB) eylül ayı itibariyle Türkiye'deki bankaların bilançolarını ve kar-zarar hesaplarını yayınladı.
Çıkan özet şu: Bankalarımız büyüyor ve kár ediyorlar. Ayrıntılara bakıldığında ise, Türkiye'de bankacılık sektörünün 2001 krizinde üzerinden kamyon geçtikten sonra yaralarını sardığını söylemek çok kolay değil.
Bankacılık kár etmek zorundadır. Çünkü, kár eden bir bankacılık halkın mevduatlarını emniyetli bir şekilde değerlendirebilir. Kár edemeyen ya da zarar üreten bir bankacılık sektörü ise, eninde sonunda halkın mevduatlarını çar-çur eder. Kamuoyunda bankacılık sektörüne karşı fazla bir sempati olmasa da, gerçek budur.
Kalıcı bir iyileşme için bankacılık sektörü kendi asıl işlevlerinden kár etmek zorundadır. Diğer arızi işlerden edilen kárlar arızi olurlar. Sürekli olmazlar.
KALICI KÁR
TBB verilerine göre, bankacılık sektörü 4 katrilyon liranın üzerinde kár etmiştir. Ama, bu kárı ederken elde ettiği gelirlerin 3 katrilyondan fazlası sermaye piyasası işlemlerinden kaynaklanmıştır. Yani, bankacılık sektörü hazine bonosu ve hisse senetleri alım ve satımıyla para kazanmıştır.
Özel sermayeli mevduat bankaları daha yakından incelendiğinde, konu çok daha çarpıcı bir biçimde görünmektedir.
Özel sermayeli mevduat bankalarının 2003 yılı eylül ayı itibariyle vergi sonrası toplam kárları 1 katrilyon lira olmuştur. Bu kára giderken, sermaye piyasası işlemlerinden elde edilen gelirler 2.3 katrilyon liradır.
Bu bankaların net faiz gelirleri (plasmanlarından elde ettikleri faiz gelirleriyle mevduatlar dahil borçlanmalarına ödedikleri toplam faiz farkı), net kambiyo gelirleri dahil yılın ilk dokuz ayında 4.1 katrilyon lira olmuştur. Bu rakam bankaların gerçek bankacılık işlerinden kazandıkları gelirlerdir.
Bu gelirleri elde etmek için bankaların yüklendikleri maliyet ise aynı dönemde 4.8 katrilyon lira olmuştur. Yani, özel sermayeli mevduat bankaları klasik bankacılık işlemlerinden zarar etmektedirler. Kár yaratan unsur sermaye piyasası işlemleri ve kazanılan ücret ve komisyonlardır. Ücret ve komisyon gelirleri yaratmada da sorunlar vardır.
Sermaye piyasası işlem gelirlerinin büyük bir kısmı bu yıl düşen faizlerden kaynaklanmıştır. Faizlerin düşmesiyle bankaların ellerinde tuttukları Hazine bonolarının değeri yükselmiş ve yükselen değerler kár olarak bilançolara yansımıştır.
ARIZİ KÁR
Faizlerin düşmesiyle elde edilen karlar kalıcı olamazlar. Bugün kurtulur. Ama, yarın faizler arttığında, zararlar oluşur. Bu nedenle, bankacılık sektörünün performansı arızi karlarla değil, gerçek bankacılık işlemlerinden elde edilen kárlarla ölçülmelidir.
Bu açıdan değerlendirildiğinde, bankacılık sektörünün kár yaratmada sorunları olduğu anlaşılmaktadır. Bu sorun, BDDK dahil, herkesin sorunudur. Sağlam ve ekonomiye katkı yapabilecek bir mali sistemin kurulması için bankalarımızın ve diğer finans kuruluşlarımızın kalıcı ve sürdürülebilir kar edebilecekleri bir ortamı sağlamak zorundayız.
Durum 2002 yılından daha iyidir. Ama, bankacılık sektöründe sorunların çözüldüğünü savunacak kadar da bir ilerleme kaydedilebilmiş değildir. Artık, bu sektörün sorunlarına tek gözümüzü kapatarak bakmaktan vazgeçmeliyiz.