BANKACILIK risk idaresidir. İdare edilecek riskler yalnızca kredilerin sağlamlığı ya da zayıflığı ile sınırlı değildir. Ekonomi politikalarının ilerideki tarihlerde alabileceği şekil de bankaların karşı karşıya kaldıkları önemli risklerdendir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Başkanı çok haklı olarak bu risklere dikkat çekmektedir. Para politikasının sıkılaştırılmasının bankacılık sektörü üzerindeki olası etkilerini gündeme getirmektedir.
KUVVETLER AYRILIĞI
Merkez bankalarının para piyasalarında aldığı tavır bankacılık kesimini çok yakından ilgilendirir. Bankalar para piyasasında arz ve talep etkisiyle oluşabilecek fiyat oynaklıklarını hesaba katarak risk idaresi yapmak zorundadırlar. Aynı zamanda, bankalar, fiyat istikrarının sağlanması ya da devam ettirilmesi yönünde merkez bankalarının alabileceği tavırları da hesaba katmak zorundadırlar. Bazen, merkez bankalarının alabilecekleri tavır piyasalar açısından bir "sürpriz" niteliğinde olabilir. Bankalar bu "sürpriz" olgusuna hazır olmak durumundadırlar. Sürprizlere karşı sermaye ayırmak durumundadırlar.
Para politikasının yalnızca fiyat istikrarına odaklanmasını garanti altına almak için para politikası ile bankacılık sektörünün denetlenip düzenlenmesinin birbirinden tamamen ayrılması genel kabul görmüş bir yaklaşımdır. Aslında, Türkiye’de bankacılık sektörünün gözetim ve denetiminden sorumlu BDDK gibi bir bağımsız kuruluşun yaratılmasının arkasında da büyük ölçüde bu fikir yatmaktadır. Bu şekilde, bankacılık sektörünün taşıdığı risklerin boyutunun para politikasını sakatlamasının önüne geçilmeye çalışılmış ve kuvvetler ayrılığı yaratılmıştır.
BDDK bankacılık sektörüne yönelik düzenlemelerinde, çeşitli risk parametrelerine göre sermaye yeterliliği yükümlülüğü getirirken, ekonomi politikalarının getirebileceği riskleri de kapsayacak bir yaklaşımı benimsemelidir. Bu yaklaşımın zorunluluğu mayıs ve haziran aylarında yaşanan dalgalanmaların bankaların bilançolarına yaptıkları etkilerle çok daha iyi ortaya çıkmıştır.
Uluslararası standart, bankaların riske göre ağırlık verilmiş toplam aktiflerin yüzde 8’i kadar sermayeleri olmasıdır. Bu standardın gelişmekte olan ülkelerde yeterli olmadığı çok açıktır. Birçok gelişmekte olan ülkede makro ekonomik çalkantılardan en çok yara alan sektörün bankacılık olmasının arkasında yatan nedenlerden biri de budur. Dolayısıyla, piyasada oynaklıkların yüksek olduğu ülkelerde sermaye yeterliliği oranı göreli olarak daha fazla olmalıdır. Enflasyon hedeflemesine dayalı para politikasının uygulandığı ülkelerde bu ihtiyaç daha da fazla önem arz etmektedir. Çünkü, politikalardaki sürprizlerin sıklığı ve boyutu bu ülkelerde çok daha farklı olabilmektedir.
İKAME DEĞİL TAMAMLAYICILIK
Nedeni ne olursa olsun, merkez bankalarının faizleri artırma ihtiyacı içinde olduklarında, bankacılık kesiminde yaratılabilecek olası olumsuzluklar para politikasının önünde engel teşkil etmemelidir. Aksine, bankaların denetlenmesi düzenlemesinden sorumlu bağımsız kuruluş ekonomi politikaları risklerini öne çıkaran bir düzenleme anlayışıyla, para politikasının önünü açabilmelidir. Ama, bu yaklaşım, bankalarda risk yönetimi yoluyla ekonomi politikalarının hedeflerinin gerçekleşmesine doğrudan yardımcı olmayı içermemelidir. Kısacası, BDDK gibi bir kuruluş ekonomi politikası yapıcılarının ikamesi değil, tamamlayıcısıdır.
BDDK’nın son çıkışları fiyat istikrarı hedefinden taviz vermeden daha sağlıklı bir bankacılık sektörünün oluşturulabilmesi açısından önemlidir ve desteklenmelidir.