BU yılın mayıs ve haziran aylarında mali piyasalarda yaşanan çalkantı makro ekonomik verilerde çok önemli sapmalar yaratmamış görünüyor. Ama, bazı mikro değişkenlerde dikkat çekici gelişmeler görülüyor.
Mikro değişkenlerdeki gelişmeler belli bir süre sonra ya makro değişkenleri de değiştirecektir ya da makro dengeyi tehdit etmeye başlayacaktır.
Bu dönemde kurların ve faizlerin artmasıyla bankacılık sektörü dönemsel bir zarara uğramamış görünse de, sermaye tabanı küçümsenmeyecek boyutta eridi. Geçen yıl sonunda 40 milyar dolar olan bankaların öz kaynakları bu yılın ortasında 32.4 milyar dolara kadar geriledi. Ağustos ayı itibariyle, kurların da gerilemesiyle, bankaların öz kaynakları 38.2 milyar dolara geldi. Yani, öz kaynaklar geçen yıl sonu düzeyine henüz gelemedi.
GÜVEN SORUNU
Bu yılın ikinci yarısında gözlenen değişikler daha da ilginç görünüyor. 2001 krizinden sonra bankacılık sektörü likit kalmayı tercih etmeye başlamıştır.
Bankalarımızın likidite tercihi bu yılın ikinci yarısında artmış görünmektedir. Özellikle dövizde bankalarımızın likiditesi artmıştır. Türk parasında zaten yeterince likit durumdalar. Bankalar ile parasal otorite arasında likiditenin ileride sağlanıp sağlanamayacağı konusunda bankalardan gelen bir güven sorunu var gibi görünmektedir.
Bankaların bilanço tercihlerinde ekonomik birimlerin tercihlerindeki değişmeler de doğal olarak etkili olmuştur. Örneğin, Bu yılın mart ayı sonunda 43.8 milyar dolar olan gerçek kişilerin bankalardaki döviz mevduatı ekim ayı sonunda 48.9 milyar dolar olmuştur.
Bankalar son yedi ayda gerçek kişilerden topladıkları 5.2 milyar dolar tutarındaki döviz mevduatlarının hepsini yurt dışındaki bankalara yatırmışlardır. Bankalarımızın yurt dışı bankalardaki plasmanları son yedi ayda 10.8 milyar dolardan 22.4 milyar dolara yükselmiştir.
Yurt içinden döviz mevduatları yoluyla borçlanıp yurt dışı bankalara plasman yapmak zarar doğuran bir uygulamadır. Böyle olduğu halde, bankalarımızın son dönemlerde döviz mevduatlarına uyguladıkları faizleri artırarak döviz mevduatı toplamaya çalışmalarının arkasındaki dürtünün yalnızca likidite yaratmak olup olmadığı ise tartışmaya açık bir konudur.
Toplam Türk parası mevduatlar bu yılın haziran ayı sonunda 181.6 milyar YTL olmuşken, ekim sonunda 180.5 milyar YTL’ye düşmüştür. Türk parası mevduatlar artmamaktadır. Buna karşılık aynı dönemde, tasarruf mevduatı yalnızca yüzde 2.5 artarken, tasarruf mevduatı dışındaki mevduatlar yüzde 5 azalmıştır.
YABANCI TERCİHİ
Haziran-ekim döneminde bankalarımızın açtıkları krediler 199.4 milyar YTL’den 205.1 milyar YTL’ye gelmiştir. Bu dönemde Türk parası krediler yüzde 9.3 kadar artarken, döviz kredileri dolar bazında değişmemiştir denebilir.
Bankalarımızda emanette duran yurt dışı yerleşiklerin menkul kıymet portföyü ciddi bir patlama gösteriyor. Haziran sonunda yurt dışı yerleşiklerin 14.2 milyar dolar tutarında bankalarımızda emanet menkul kıymet portföyü varken bu rakam ekim sonunda 24.4 milyar dolara yükseldi. Buna karşılık yurt içi yerleşiklerin bankalarımızda emanette duran menkul kıymet portföyü YTL bazında önemli bir değişiklik göstermedi. Sonuçta, yurtdışı yerleşiklerin emanetteki portföyünün toplam emanetteki portföye oranı yüzde 25’den yüzde 34’e yükseldi.
Yurt içindeki ekonomik birimlerde genelde bir tutuculuk (risk iştahsızlığı) gözleniyor. Bu tutumun farklı makro ekonomik gelişmelerin habercisi olup olmadığını şimdiden kestirebilmek çok kolay değil.