TÜRKİYE’de bankacılık değişiyor. Değişme, hem bankacılığı yönlendiren kuralların değişmesinden kaynaklanıyor hem de bankacılıkta yabancı sermaye ağırlığının artmasından geliyor.
Bu şartlarda, Türkiye’de şirketler kesiminin de değişmesi kaçınılmaz olacaktır.
Kredi piyasasında şirketler bankalarca şımartılmıştır. Ortada herhangi bir proje yokken, işletme kredisi altında bankalardan şirketlere bir imza ile "sermaye benzeri" diye tanımlanabilecek krediler aktarılmaktadır. Kredinin vadesi yoktur. Faizi değişkendir. Bankalar faizi yükselttiğinde, şirketler bağırmaya başlarlar: "Güneşte şemsiye veren bankalar yağmurda şemsiyeyi geri aldı" diye. Aslında, şirketler, sermaye sandıkları kaynağın maliyetinin artmasından ya da sermaye sandıkları vadesi olmayan borçların geri çağrılmasından şikayet etmektedirler.
Üç ayda bir kredinin faizini ödendiği sürece banka açısından sorun yoktur. Zamanla kredi limiti de artırılarak aslında bankalar arasında kaydırmalar yapılarak faiz borcu da kredi borcuna dönüştürülebilmektedir. Popüler deyimiyle, bu da bir çeşit saadet zinciridir.
SERMAYENİN ÖNEMİ
Şirketler bankalara ipotek gibi teminatlar vermeye razı olduklarında, kredi limitinde sınır yoktur denebilir. Bilançolar o denli önemli olmaktan çıkarlar. Bu yolla şirketler almak istedikleri gayrimenkulü teminat olarak göstererek beş kuruş sermaye koymadan gayrimenkul zengini olabilirler. Böyle şirket sayısı Türkiye’de küçümsenmeyecek kadar fazladır.
Bir milyon YTL sermayeli bir şirket 50 milyon YTL ciro yapıp borçları 200 milyon YTL’ye dayanmış ve 200 milyon YTL değerinde sabit değerle çok iyi bir bilançoya sahip olduğunu düşünebilir. Türkiye’de borcu kadar gayrimenkul sahibi olan bir şirkete çok borçlu denmez. "Borcu kadar varlığı vardır" anlayışıyla bu şirketler itibarlı şirketlerdir. Türkiye reel sektöründe sermaye ve sermayenin gerekliliği önemli sayılmaz.
Sermaye koymadan banka kredileriyle biriktirilen bu servetin devamı için kredi faizlerinin ödenmesi gerekmektedir. Böyle olunca, ciroyu artırmak oyunun kuralı haline gelir. Zarar edilse de, ciroyu artırmak gerekmektedir. Cironun artışı yoluyla kredi faizleri ödenecek, zararların bir kısmı yeni banka borçlarıyla bir kısmı da tedarikçilere borçlanılarak finanse edilecektir. Bu oyun bir süre devam edebilir. Ama, piyasa hafif sallandığında, bu şirketler dökülmeye başlarlar. Yabancı turist akımında ufak bir gerilemenin turizm şirketlerini zora sokmasının arkasında bu gerçek vardır.
Uluslararası bankacılık ilkeleri artık kredilerin sağlamlığına göre bankaların sermaye tahsis etmelerini gerekli kılmaktadır. Yani, bilançosu iyi olmayan şirketlere verilen krediler için bankalar daha fazla sermaye tutmak zorunda kalacaklardır. Buna karşılık, bilançosu düzgün şirketlere verilen krediler için bankaların sermaye tutma yükümlülüğü daha az olacaktır.
DEĞİŞEN İLİŞKİLER
Belli bir sermaye ile daha fazla iş yapmaya çalışan bankacılık sektörü verecekleri kredileri bilançosu göreli olarak daha sağlam şirketlere yoğunlaştıracaklardır. Ya da, bilançosu iyi olmayan şirketlerin kredi maliyetleri göreli olarak çok artacaktır. Dolayısıyla, şirketler bilançolarına çekidüzen vermek zorunda kalacaklardır. Aksi takdirde, bankacılık kesiminden kredi kullanmaları zorlaşacaktır.
Bankalardaki sahipliği yabancı sermayeye geçmesiyle banka yöneticileri bu konulara çok daha fazla dikkat etmek zorunda kalacaklardır. Eskisi gibi, ahbap-çavuş ilişkileriyle değil, bilançoların konuştuğu dil ile banka-şirket ilişkileri düzenlenecektir. Kısacası, çok ciddi bir dönüşümden geçen ve halen geçmekte olan bankacılık sektörünün karşısındaki şirketler kesimi de benzer ciddiyette bir dönüşümden geçmek zorundadırlar.
Şirketler kesimindeki dönüşümün birinci ayağı, şirketlerin bankalardan aldıkları kredilerinin sermaye olmadığını idrak etmeleridir.