Avrupa kendini zora sokuyor

GEÇEN hafta sonu Avrupa Birliği liderleri küresel krize yönelik olarak ortak hareket etme yaklaşımını benimsemedi. Duruma göre tavır alırız yaklaşımı benimsendi.

Aynı parayı kullanan ülkelerin dahi küresel bir olguya ortak bir tavır almamaları şaşırtıcıydı. "Başka ülkedeki bir finansal kurumu neden ben kurtarayım" ya da "belki bana bir şey olmaz" gibi yaklaşımlar siyasetçilerin olayların ciddiyetini kavrayamadığını gösteriyor.

Aslında, küresel sorunlardan en çok etkilenecek bölgelerin başında Avrupa geliyor. Birçok Avrupa ülkesinde ekonomik yapı çok katı. Devletin desteklediği sosyal programlar çok kapsamlı. Ekonominin büyüme dönemlerinde dahi, bütçe açıklarını makul düzeylerde tutmak birçok Avrupa ülkesi için çok zor.

Böyle bir yapıda, Avrupa’nın küresel düzeydeki çalkantılarla ortak hareket etmeden mücadele edebilmesi çok zor görünüyor. Ortak hareket edemeyince, kriz farklı alanlarda, farklı ekonomileri, farklı biçimlerde vurmaya başladı.

KATILIKLAR

Düne kadar Amerika’da sorunun finansal kurumların sorunu olduğu düşünülüyordu. Bugün, sorunun giderek reel sektöre sıçradığı görülüyor. Risk yelpazesinin en altındakiler kredi bulamıyorlar. Aldıkları kredilerin geri ödenmesi isteniyor. Ortadakilerin kredi limitleri düşürülüyor. Risk yelpazesinin en üstündekilerin kredi limitleri artık artırılmıyor. Amerika’da ciddi bir kredi küçülmesi yaşanıyor.

Amerika’dakine benzer bir gelişme çok çabuk Avrupa’da da görülecek, görülmeye başladı bile. Avrupa şimdi zora düşen finansal kurumların sorunları ile boğuşuyor. Sistemin en büyük bankaları parçalanıyor. Parçalar el değiştiriyor. Bütün bu hengamede güven krizinin ekonomik birimlere daha da yayılmaması için Almanya’da mevduata tam devlet güvencesi getiriliyor.

Eğer başlamadıysa, Avrupa’da da bir kredi çöküşü yaşanması çok büyük bir olasılık. Buna rağmen bir işbirliğine yanaşılmıyor. İngiltere mevduat garantisi limitini artırmaya çalışırken, Almanya tüm mevduatlara güvence veriyor. İngiltere’yi ters köşeye yatırıyor.

Son on yıldır Avrupa ekonomilerinin daha esnek hale getirilmesi için bir dizi yapısal reformların yapılmasının zorunluluğundan söz ediliyordu. Amerikan ekonomisindeki verimlilik artışlarıyla mücadele etmek için verimliliği öne çıkaran bir dizi önlemin uygulamaya konmasının aciliyeti vurgulanıyordu. Avrupa Birliği’nin liderler toplantılarından biri (Lizbon) neredeyse tümüyle bu konuya ayrılmıştı.

KİM KURTARACAK?

Katı ekonomileriyle Avrupa ülkeleri küresel büyümenin en yüksek olduğu dönemlerde düşük büyümeye mahkum olmuştu. Küresel durgunluk dönemlerinde ise Avrupa’da durgunluğun daha da derin ve uzun olması söz konusuydu. Avrupa 1991-92 ve 2001-2002 dönemlerinde Amerikan ekonomisine göre daha fazla sarsıldı. 2002-2006 büyüme döneminde Amerikan ekonomisine göre, Avrupa çok daha yavaş büyüdü. Şimdi ne olacak?

Ekonomisindeki esneklikle Amerika son on beş yılın Japonya’sı olmaz, ama Avrupa son on beş yıldır Japonya’nın yaşadıklarını yaşayabilir: çok düşük büyüme, hatta küçülme. Olası gelişmelerin sorumluluğunu artık Avrupa Merkez Bankası’na atmak da gerçekçi olmayacak. Genişleyici para politikası da Avrupa ekonomilerini kurtaramayacak. Bütün bunlardan bizler de etkileneceğiz. Devamı var.
Yazarın Tüm Yazıları