EKONOMİDEKİ küresel riskler düşünülürken akıllara ilk önce Amerikan ekonomisinin giderek büyüyen ikiz açıkları (dış ticaret ve bütçe açıkları) ile Asya ekonomilerinin rekabetçi konumunun diğer ülkeler için yarattığı tehdit geliyor.
Avrupa ekonomileri çok dikkat çekmiyor. Halbuki, hantallaşan ve yaşlanan Avrupa ekonomileri de küresel istikrar için küçümsenmeyecek bir tehdit oluşturuyor.
Euro bölgesi Japonya’dan sonra dünyada en düşük kısa vadeli faizlerin geçerli olduğu bir ekonomidir. Buna rağmen, işsizlik Avrupa’da çok yüksektir. Ekonomik büyüme giderek düşmektedir. Arada bir ekonomilerin toparlanmasına yönelik gelen veriler bir sonraki dönem tersine işaretler vermektedir. Kısacası, Avrupa ekonomileri topallamaktadır.
AVRUPA’NIN KATKISI
Euro bölgesinde ekonomik büyüme 2004 yılında yüzde 2.2 civarındayken, 2005 yılı büyümesinin yüzde 1’in biraz üzerinde olacağı tahmin edilmektedir. Ön tahminlere göre, geçen yılın son çeyreğinde büyüme yüzde 0.3 civarında olmuştur. Euro bölgesi ekonomileri içinde en büyük paya sahip olan Almanya’da işsizlik yüzde 10 civarındadır.
Ekonomik büyüme konusunda hayal kırıklığı yaşayan Avrupa’da enflasyonist baskılar artmaya başlamıştır. Petrol ve diğer hammadde fiyatlarındaki artışlar da enflasyonist baskıları artırmaktadır. Buna karşılık, büyüme konusunda yaşanan sorunlar nedeniyle Avrupa Merkez Bankası’nın eli yeterince serbest olamamaktadır.
Ekonomik sorunlar Avrupa’yı daha fazla içine kapanık hale getirirken, korumacılık eğilimleri de artmaktadır. Çin’den gelen ayakkabılara konan gümrük vergileri buna iyi bir örnektir. Kısacası, Avrupa küresel rekabette zorluklar içindedir.
Farklı yapılardaki ekonomilerin parasal birlik içinde olmaları ekonomik uyum sürecinde çeşitli katılıklara neden olmaktadır. Örneğin, Lüksembourg gibi küçük ülkeler enflasyondan şikayetçiyken, Euro faizinin artış eğilimine giriyor olması İrlanda ve İspanya gibi ekonomileri için bir tehdit olmaktadır. Sorunlar yeknesak değillerdir.
Avrupa ekonomilerinin göreli performansı Türkiye’yi de çok yakından ilgilendirmektedir. Çünkü, 2005 yılı verilerine göre, ihracatımızın yüzde 52’si, ithalatımızın yüzde 42’si Avrupa Birliği ülkeleriyledir. Bu ülkelerdeki ekonomik performansın dış ticaretimizi doğrudan etkilemesi doğaldır.
Dış ticaretinde ötesinde, artan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının önemli bir bölümü Avrupa ülkelerinden gelmektedir. Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri ilerledikçe, bu alandaki sermaye akımlarının hızlanması beklenmelidir. Ama, topallayan bir Avrupa ekonomisinin Türkiye ekonomisine göreli katkısı zayıflayabilecektir.
EURO’NUN DURUMU
Avrupa para birimi Euro henüz beklenen doğrultuda Amerikan dolarına rakip bir rezerv para konumuna gelememiştir. Rezerv para olarak Euro’nun itibarı geçmişteki Alman Markı’ndan daha düşüktür, Japon Yeni ile yaklaşık aynı düzeydedir denebilir. Bu geçek de Euro’nun değerinde temel bir belirsizlik yaratmaktadır. Avrupa ekonomilerinin büyüme potansiyelini Euro’nun bu konumu da sınırlamaktadır.
Son dönemde altındaki değer artışının önemli bir bölümü Amerikan doları konusundaki belirsizliklere, bu belirsizliklere karşı Euro’nun bir alternatif para olamamasına bağlanabilir. Piyasalar hiç kimsenin yükümlülüğü olmayan bir değere daha çok itibar etmeye başlamışlardır. Dünya ödemeler sistemi açısından bu gelişme çok sevimli değildir.