İÇ talep büyümesi ve artan dış borçlanma kapasitesiyle, Türkiye ekonomisinde gözlenen hızlı büyüme şimdilik bir sorun yaratmıyor. Özellikle dış borçlanma olanaklarının olabildiğince açık olması önemli bir enflasyon tehdidi yaratmadan büyümenin gerçekleşmesini sağlıyor.
Bir anlamda, Türkiye ekonomisi kredi kartlarına borçlanarak yaşayan ve borçlandıkça kredi kartlarındaki limitleri sürekli artan bir aileye benziyor. Ailenin kazancı artıyor, ama kredi kartlarına borçları daha da hızlı artıyor. Bu arada, ailenin babası geçmişte çocuklarından aldıkları borçları ailenin yaşam standardını bozmadan kolaylıkla ödeyebiliyor. Baba mazbut, hanım ve çocuklar harcadıkça harcıyorlar.
İSTİKRAR
Dünkü yazımda söz ettiğim riskler giderek arz yönlü şokların yaşanma olasılığını artırıyor. Burada, arz yönlü şok kavramı şirketlerin mali yapılarının bozulması nedeniyle üretimlerini kısmak zorunda olması durumunu ifade etmektedir.
İçinde yaşanan ortamda, arz yönlü şokların yaşanmaması için döviz kurlarındaki istikrarın devam etmesi ve faizlerin yükselmemesi ön şartlardandır. Döviz kurlarındaki istikrarın bozulması döviz kazancı olmayan şirketlerin döviz borçlarının pahalılaşması nedeniyle şirketleri zora sokacaktır. Faizlerin yükselmesi ise, uzun vadeye yayılan ticari alacakların daha pahalı kısa vadeli kredilerle finanse edilmesi zorunluluğu yaratmasından dolayı şirketleri alt-üst edecektir. İki durumda da, mali durumları bozulup yeni kredi almaları zorlaşan şirketlerin üretimlerini kısmaları söz konusu olacaktır.
İç talep değişmese dahi, şirketlerin üretimlerini kısma eğilimine girmesi hem ekonomik büyümeyi durduracak hem de enflasyonist baskıları artıracaktır. Enflasyonist eğilimlerin güçlenmesi karşısında Merkez Bankası’nın haklı olarak kısa vadeli faizleri artırmak zorunda kalması ise arz yönlü şoku derinleştirebileceği gibi, ekonomik durgunluğun daha da artmasına neden olabilecektir.
İÇ TALEP İDARESİ
Geçmişte kurların istikrarı bankaların aldıkları döviz riskiyle, sonradan Hazine’nin aldığı döviz riskiyle yaşamaları için önemliydi. Artık, şirketlerin aldıkları döviz riskiyle yaşamaları için döviz kurlarının istikrarı önemli olmaktadır. Döviz kurlarındaki istikrar ise orta dönemde Türkiye ekonomisinin yurt dışından borçlanabilme kapasitesiyle yakından ilgilidir.
Uluslararası likiditenin bizim dışımızdaki nedenlerle daralması karşısında döviz kurlarındaki istikrarın bozulma tehdidi kısa dönemde elbette Merkez Bankası tarafından hafifletilecektir. Ama, tehdidin belli bir süreklilik arz etmesi ardından faiz artırımlarını da kaçınılmaz kılabilecektir.
Bu olasılıklar karşısında, Türkiye ekonomisinde kısa vadedeki en iyi çözümün, çeşitli riskleri asgariye indirme açısından, iç talep büyümesini kontrol alınması olarak görülüyor. Yani, kredi kartları yoluyla yaşamaya devam edelim, ama artan kredi kartları limitlerini şimdiye kadar olduğu gibi sonuna kadar kullanmamaya çalışalım.
Bunun en az zararlı yolu da kamu kesimi tasarruflarını daha da artırmaktan geçiyor. IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger’ın son uyarıları da bu noktaya odaklanıyordu.