2000 yılından bu yana makro ekonomik politikanın merkezine kamu sektöründeki faiz dışı fazla hedefi oturmuştu. Kamu sektörünün borçluluğunun milli gelir kadar olduğu bir dönemde bu yaklaşım çok doğaldı.
Artık durum değişti. Bundan sonra önemli parametre, genelde kamu sektörünün finansman dengesi ve özelde merkezi bütçenin gelir-gider dengesi olacaktır. Türkiye’de kamu sektörü gelir-gider dengesini tutturmak durumundadır. Bu aşamaya çok yaklaşılmıştır. Ama, gidilecek biraz daha yol vardır.
FAİZ DIŞI FAZLA
Son altı yıldır faiz dışı fazla hedefinin önemli olması kamu sektöründe gelir-gider dengesizliğin boyutlarını azaltıp kamunun toplam borçluluğunun milli gelir büyümesinden daha yavaş artmasını sağlayabilmekti. Faiz dışı fazla vererek kamu toplam faiz giderlerinden daha az borçlanma durumunda kalıyordu. Bu yolla, ödenen faizlerin bir bölümü borçlanmayla değil, elde edilen gelirlerden finanse ediliyordu.
Faiz dışı fazlanın boyutu çok tartışıldı. Milli gelirin yüzde 6.5’i kadar faiz dışı fazla hedefinin çok yüksek olduğu savunuldu. Gerçekten de, son yıllarda istikrar programı uygulayan ülkeler içinde en yüksek faiz dışı fazla hedefi belirleyen ülke Türkiye oldu.
Faiz dışı fazla hedefinin boyutu, toplam borçluluğun (milli gelire oranı olarak) büyüklüğü, sürdürülebilir milli gelir artışı ve kamu borçluluğunun belli bir düzeye indirilmesi için hedeflenen zaman aralığı ile doğrudan ilgili bir parametredir. Belli varsayımlar altında, bu hedef yüzde 6.5 olarak saptanmıştı. Büyük ölçüde de, başarıyla uygulandı. Sonuçta, kamu borçluluğunun milli gelir içindeki payı yüzde 100’leri bulmuşken, beş yıl içinde yüzde 60’lara yaklaştı. Ama, Türkiye’de kamu sektörü toplam borçluluğu hala yüksektir.
Geçmişte faiz dışı fazla hedefini küçültseydik, bugün kamu borçluluğu çok daha yüksek olacaktı. Belki de, faizler bu denli hızlı düşmeyerek kamu borçluluğunda çok büyük bir mesafe alamamış olacaktır. Ekonomik istikrara yönelik olarak önemli bir fedakarlık yapılmıştır. Ama, dişimizi sıkmaya devam etmeliyiz.
KÜRESEL SERMAYE
Bundan böyle, kamu sektöründe gelir gider dengesini tutturmak önemli olmaktadır. Bunun anlamı bütçe açıkları vermemektir. Bütçe açığı kamu borçluluğunun nominal olarak artmaya devam etmesidir. Geçmişte yüksek oranda faiz dışı fazla verdiğimiz halde, bütçe açıkları nedeniyle kamu borçları artmaya devam etmiştir. Artık, bütçe dengesini sağlayarak kamu borçluluğunun artmasını önlemeliyiz. Bu şekilde, milli gelirin artması yoluyla, kamu borçluluğunun milli gelir içindeki oranı çok daha hızlı bir biçimde düşmeye devam edecektir. Türkiye, kamu sektörü borçluluğunun en yüksek olduğu ülkelerden biri olmaktan çıkacaktır.
Faiz dışı fazla faiz ödemelerine eşit olduğu noktada toplam gelir-gider dengesi tutturulmuş demektir. Türkiye ekonomisinde kamunun ödediği faiz hala milli gelirin yüzde 6.5’inden yüksektir. O halde, dişimizi sıkıp yüzde 6.5’lik faiz dışı fazla hedefine sıkı sıkıya sarılmak zorundayız.
Bu zorunluluk ekonomik istikrarı mümkün olan en kısa zamanda yakalamanın da ötesinde, olumlu ekonomik dengelerin muhafazası için de son derece önemli olmaktadır. Küresel sermaye Hazine bonolarında oynamayı çok sevmektedir. Ama, Hazine’nin kalıcı açıklarını doğrudan finanse eden bir kaynak olmak istememektedir.