HERKES yüksek kredi maliyetlerinden söz etmektedir. Kredi maliyetlerinin yüksek olduğu doğrudur. Ama, kredi faizlerinin yüksek olmasının tek nedeni Türkiye’de faizlerin genel düzeyinin yüksek olması değildir.
Yıllardan beri bankacılık kesiminin reel kesimi arzulanan ölçüde desteklemediği söylenir. Reel kesim temsilcileri ile banka müdürleri bir araya gelirler. Karşılıklı sağırlar diyalogu biçiminde geçen bu toplantılarda iki kesimde şikayetlerini dile getirirler. Daha sonra yayın organları yoluyla birbirlerini suçlamaya devam ederler.
Reel kesimle bankacılık sektörü birbirlerini itham ederken, devlet hiç sesini çıkarmaz. Halbuki, dile getirilen şikayetlerin önemli bir bölümünün çözümü devletin ya doğrudan ya da dolaylı kontrolü altındadır.
YÜZDE 50 EK MALİYET
Bankacılık, tasarruf eden kesim ile fon ihtiyacı içinde olan kesimler arasında aracılık faaliyeti yapan bir iş koludur. Tasarruf eden kesimlerin paralarını piyasa faizi ile toplar. Maliyetinin üzerine belli bir kar koyarak aynı parayı fon ihtiyacı olan kesimlere borç olarak verir.
Bankalar mevduat yoluyla para toplarken tek maliyetleri mevduat sahiplerine teklif ettikleri mevduat faizi değildir. Toplanan mevduatların bir bölümünü bankalar Merkez Bankası’na zorunlu karşılık adı altında mevduat yaparlar. Bu mevduata aldıkları faiz kendilerine yatırılan mevduata ödedikleri faizden düşüktür. Bankalar belli bir likidite tutmak zorundadırlar. Yani, topladıkları her kuruşu kredi veremezler. Kredi veremedikleri paralardan elde ettikleri getiri de topladıkları mevduata verdikleri faizden düşüktür.
Verdiği borçlar battığında, bankalar mevduat sahibine dönerek "kusura bakmayın, sizin para battı" diyemez. Sorumluluk bankalara aittir. Dolayısıyla, bankalar maliyet ve karlarının üzerine verdiği kredilerin belli oranda batması olasılığının maliyetini de koymak zorundadırlar.
Bankalar elde ettikleri faiz gelirleri üzerinden yüzde 5 banka ve sigorta muamele vergisi adı altında bir vergi öderler. Toplam karları üzerinden, her şirket gibi, kurumlar vergisi öderler.
Bütün bunlar hesaba katıldığında, ilginç bir sonuç çıkmaktadır. Bankalar yıllık yüzde 18 faizle mevduat toplayıp tüm karlarını ve diğer maliyetlerini üzerine koyarak kredi vermeleri durumunda kredi faizlerinin yüzde 27 civarında olması gerekmektedir. Yani, mevduatın krediye dönüşmesinin ek maliyeti 9 puan, bugünkü düzeylerde mevduat faizinin yarısı kadardır. Söz konusu 9 puanın 6.5 puanı kamusal yüklerdir.
SORUN DEVLET
Bugün iyi bir banka müşterisi yüzde 27’nin oldukça altında kısa vadeli kredi kullanabilmektedir. O halde, bankalar kredi verdikleri müşterilerinden başka yollarla para kazanmayı hedeflemektedirler. Örneğin, son yıllarda çok şikayet edilen "hesap işletim ücreti" ya da önce bedava diye başlayıp daha sonra ücret karşılığı gerçekleştirilmeye başlanan "internet üzerinden para transferleri" aslında bankaların verdikleri kredi üzerinden elde etmeleri gereken gelirleri bir başka yoldan alabilme çabalarının parçalarıdır. Bu konuya daha sonra geri döneceğim.
Sistemin düzgün çalışması için aracı konumundaki bankaların yüzde 18 gibi ham maliyeti ile son kullanıcının üstlendiği yüzde 27’nin üzerindeki maliyet arasındaki farkın küçültülmesi gerekmektedir. Bunu yapacak otorite devlettir. Yapılamadığı taktirde, tasarrufların krediye çevrilme süreci çarpık olmaya devam edecektir. Finans sisteminde de kayıt dışılık teşvik edilmiş olacaktır.