VAKIF 2000 tarafından düzenlenen bir panele katılmak için Ankara’ya gittim. Konu "2006 başında Türkiye ekonomisi" olarak tespit edilmişti. İçinde bulunduğumuz sosyo-ekonomik durum, fırsatlar ve risklerin irdelenmesi isteniyordu.
Panelden aldığım genel izlenim, geçenlerde uluslararası bir toplantıda Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean Claude Trichet’den dinlediğim bir hikayeyi bana hatırlattı.
Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde İngiltere Başbakanı John Major Moskova’yı ziyaret eder. Gorbachev ile görüşmesinde Sovyet ekonomisinin durumunu tek kelime ile özetlemesini ister. Gorbachev "iyi" der. Cevaba Major şaşırmıştır. Çünkü, İngiliz Hazine yetkilileri kendisine tam tersi bilgiler vermişlerdir. Major sorusunu yineler. Bu kez, Sovyet ekonomisini iki kelimede özetlemesini ister. Gorbachev "iyi değil" der. Panelden anladığım genel izlenim de Türkiye ekonomisinin durumunun kaç kelime ile özetlenmesine bağlı olduğu yönündeydi.
DEMİREL FARKI
Aslında toplantının en ilginç yanı panel değil, 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in bazen güldüren, bazen düşündüren, bazen de öğretici olan konuşmasıydı. Demirel’den önce Demirel’in "Aziz Kardeşim" diye hitap ettiği Kuzey Kıbrıs 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş konuştu ve bir Demirel hikayesi anlattı.
Demirel’in Başbakanlığı döneminde Kuzey Kıbrıs mali açıdan çok zor duruma düşünce, Denktaş soluğu Ankara’da alıp durumu Demirel’e aktarmış. Giderlerini gelirleriyle karşılayamadıklarını, artık idare edemediklerini söylemiş. Demirel başını Denktaş’a doğru çevirip "biz idare ediyoruz ya" demiş. Denktaş başka bir şey söyleyemeden ayrılmış. Sonradan da Demirel gerekli yardım için düğmeye başmış.
Demirel konuşmasında sanayileşmenin önemini vurguladı. 1950’lede hiçbir şeyi olmayan Türkiye’nin sanayileşmede belli bir noktaya geldiğini, ama şimdi sanayide zorluklar olduğunu anlattı. Sanayi olmadan kalkınma olamayacağını vurguladı. Sanayileşmeye "montaj sanayi" ile başladığımızı, sonra iyileşmeler olduğunu, şimdi yeniden montaj sanayine geri dönmekte olduğumuzu ima etti.
Kurların düşüklüğünden dert yandı. Türk parasının güçlü olmasının ne demek olduğunu sordu? Paramızın neden güçlü olmasını istediğimizi merak edip "Paramıza güreş mi yaptıracağız da güçlü olmasını istiyoruz" diye sordu. Kendimi tutamadım. Kahkahaya boğuldum.
"Paranın fonksiyonu kalmamıştır" dedi. Sonra yakınında oturan bana başını döndürüp "Kalmış mıdır?" diye sordu. Zaten güçlü para esprisinden sonra gülmekten gözlerim yaşlı bir durumda bana bakılarak sorulan bu soruya sırıtarak yanıt verebildim. İçimden, "Hiç olmuş muydu?" diye geçmedi desem, yalan söylemiş olurum.
"Ne yaparsanız yapın, enflasyonu artırmayın, hatta daha da düşürün" dedi. Türkiye’nin enflasyondan çok çektiğini, çok zarar gördüğünü anlattı. Hazır enflasyon inmişken, enflasyonu azdıracak uygulamalardan kaçınılmasını tavsiye etti.
BİLİP SÖYLEMEMEK
Daha birçok konuya girdi. Tüm konularda, tecrübesini, espri kabiliyetini, topluluğa hitap etme hünerini gösterdi. Konuşmasının sonunda da bir fıkra anlattı.
Köylünün öküzü ölmüş. Kaymakama çıkıp devletten yeni bir öküz istemiş. Devletin elinde öküz kalmadığından Kaymakam köylüye ayı vermiş. Ayı senin işini görür ama sakın adını kendisine söyleme çok kızar diye de uyarmış. Öküzünü yitiren köylü durumdan pek memnun kalmasa da ayıyı alıp köyüne dönmüş. Tarlasını ayı ile sürmeye başlamış. Tarlayı sürerken ayı sabanı kırmış. Köylü kızarak ayının önüne geçip "Ben senin adını biliyorum, ama söylemeyeceğim" demiş.
Demirel’in de söylemek isteyip de söylemediği şeyler vardı herhalde.