GELİŞMEKTE olan piyasalardaki ileriye dönük beklentiler büyük ölçüde Amerikan ekonomisi konusundaki beklentilerden yön buluyor.
Makul bir büyüme düzeyi ile para politikasında daha fazla sıkıştırma olmadığı sürece gelişmekte olan piyasalara uluslararası sermayenin ilgisinin artarak devam edeceği anlaşılıyor.
Amerika’da para politikasının bundan sonra ne yönde gelişeceği büyük ölçüde Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) enflasyon konusundaki öngörüsüne bağlı. Ekonomik büyümenin yüzde 2’ler civarında büyümeye devam edip etmeyeceği ise tüketici güveniyle çok yakından ilgili. Geçen gün görüldüğü gibi, sanayi üretimi gibi büyümeyi ilgilendiren değişkenlerin beklentilerin altında çıkması o denli önemli değildir.
FAİZLER VE BÜYÜME
Ekonomilerde dönemsel olarak gözlenen bir terslik Amerikan ekonomisinde uzun zamandır devam ediyor. Amerika’da kısa vadeli faizler uzun vadeli faizlerden daha yüksek. Ekonomide kısa vadeli faizler merkez bankalarının güdümündedir. Uzun vadeli faizler ise, kısa vadeli faizleri göz önüne alsalar da, piyasa tarafından belirlenir. Yani, kısa vadeli faizler bir para politikası aracıdır, uzun vadeli faizler ise piyasaların görüşünü yansıtırlar.
FED en son olarak kısa vadeli faizleri yıllık yüzde 5.25 düzeyine getirdi. Uzun vadeli faizlerin ölçütü olarak alabileceğimiz 10 yıllık Amerikan Hazine bonosu faizleri ise bugünlerde yüzde 4.5 civarında seyrediyor. Bir başka açıdan, kısa vadeli faizlerin uzun vadeli faizlerin üzerinde olması FED ile piyasaların ekonominin geleceğine yönelik beklentilerinin farklı olduğunu söylüyor.
Bu durumun ne kadar devam edeceğini tahmin edebilmek mümkün değil. Ama, piyasaların beklentilerinin FED’inkine paralel hale gelmesi uzun vadeli faizlerin artacağı anlamına gelecektir. Bu durumda, uluslararası yatırımcıların gelişmekte olan piyasalara bakışı olumsuz yönde değişecektir. Bir yıl evvel Amerika’da uzun vadeli faizler yüzde 5’i geçerse sorun olur deniyordu. O dönemde faizler yüzde 5’i geçti, ama sonra geri geldi. Şimdi, faizlerin yüzde 4.5’i geçmesi durumunda uluslararası yatırımcıların sinirleneceği konuşuluyor.
FED’in beklentilerinin bugünkü piyasa beklentileri ile paralel hale gelmesi durumunda, FED kısa vadeli faizleri düşürmeye başlayacaktır. Faizlerin düşürülmesi, FED açısından, enflasyon risklerinin daha fazla göz ardı edilmesi, buna karşılık, ekonomik büyümeye daha fazla ağırlık verilmesi anlamına gelecektir. Yani, ekonomide ciddi durgunluk sinyalleri geldiğinde, FED enflasyon beklentilerine yönelik tepkisinde bir revizyona gidip büyümeye daha fazla ağırlık verebilecektir.
Son verilere göre Amerikan ekonomisi geçen yılın son çeyreğinde reel olarak yüzde 2.5 (nominal yüzde 4.1) büyümüş görünmektedir. Yıllık bazda Amerikan ekonomisi 2006 yılında yüzde 3’ün üzerinde büyümüştür. Dolayısıyla, FED açısından, bu verilere baz edilebilecek ekonomik büyümeye yönelik bir kaygı söz konusu değildir. Yani, kısa dönemde bu açıdan para politikasında bir değişiklik söz konusu olmayabilecektir.
ENFLASYON
Enflasyon konusunda ise veriler biraz daha karışık. Yüzde 4’lerin üzerine sıçrayan tüketici enflasyonu geçen yıldan bu yana yüzde 2’ye geriledikten sonra mart ayı itibariyle yeniden yüzde 2.8’lere tırmandı. Ama, temel enflasyon olarak kabul edilen enerji ve yiyecek maddeleri dışındaki tüketici enflasyonu aynı dönemde yüzde 2’den yüzde 2.5’e çıktı.
Büyüme yüzde 2 civarında devam ettiği taktirde, FED enflasyon ile mücadelesini ön planda tutacak gibi görünmektedir. Yani, kısa vadeli faizler bu düzeyde kalmaya devam edecektir. Büyümenin çok düşmesi durumunda, bu düzeydeki enflasyon müsamaha edilebilir bir hale gelecektir. Kısa vadeli faizlerin düşmesi söz konusu olabilecektir. Her iki durumda da, FED’in aldığı tavır farklı yönlerden gelişmekte olan ülkelerin yararına görünmektedir. Dolayısıyla, Amerikan ekonomisinden gelişmekte olan ülkeleri derinden etkileyecek bir sorun kısa dönemde beklenmemelidir.