Amerika’da yaşanan finansal krizin geldiği aşamada, Amerikan ekonomisinin, Japonya ekonomisinin1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren yaşadığı deneyime benzer bir süreçten geçip geçmeyeceği daha sık tartışılmaya başlandı.
Gayrimenkul fiyatlarındaki balonun patlamasıyla Japonya’da başlayan kriz önce bankacılık sistemini alt-üst etti. Bankalar battı, kurtarıldı, birleştirildi. 1990’lı yılların başında dünyanın en büyük on bankası arasında iki-üç Japon bankası varken, şimdi hiçbiri kalmadı.
Bütçe fazlası veren Japonya devlet harcamalarını hızla artırdı. Artan harcamaların bir bölümü finans sisteminin istikrarı için kullanılırken, önemli bir kısmı da ekonomiyi canlandırmaya yönelik politikalarda kullanıldı. Japonya İkinci Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez savunma harcamalarına bütçede pay ayırmaya başladı. Şimdi, Japonya en fazla bütçe açıkları veren ve kamu borcunun en yüksek olduğu ülkeler arasında.
Japonya’da alınan hiçbir önlem Japon ekonomisinin durgunluğa girmesini engelleyemedi. Japon Merkez Bankası bir ara kısa vadeli politika faizini sıfıra kadar indirdi. Fayda etmedi. Enflasyon artmadı, hatta fiyatlar düştü (deflasyon), ama ekonomi bir türlü canlanamadı. Japon ekonomisi daha hala bocalıyor.
BENZERLİKLER VE FARKLAR
Japonya’nın son on-on beş yıllık deneyimini bugünlerde Amerikan ekonomisinde olan bitenlerle kabaca karşılaştırdığımızda bazı benzerlikler var. Amerika’da da kriz gayrimenkul piyasasından başladı. Amerika’da da bankalar batma noktasına geldiler. Amerika’da da bankaları kurtarmak devlete kaldı. Amerika’da da devlet harcamaları artmak zorunda. Benzerlikler burada bitiyor.
İki ülke arasında önemli farklılıklar da var. Amerikan ekonomisi zaten büyük bütçe açıkları veriyor. Amerikan ekonomisi zaten dünyada en çok borçlu ülkeler arasında. Dolayısıyla, başlangıç noktası iki ülkede farklı.
Amerikan doları dünyanın tüm ülkelerinin tuttuğu en önemli rezerv para. Dolar, dünya ticaretinde kullanılan en önemli ödeme aracı. Bütün bunların yanında, Amerikan ekonomisinde tasarruf eğilimi neredeyse sıfır. Buna karşılık, Japonya’da tasarruf eğilimi dünyadaki en yükseklerden biri. Bir diğer önemli fark da, Amerika dünyanın en esnek ekonomik yapılarından birine sahipken, Japon ekonomisi de dünyanın en katı ekonomilerinden biri.
Bundan sonra Amerikan ekonomisindeki gelişmelerin Japonya’ya benzeyip benzemeyeceğini belirleyecek en önemli iki unsur tasarruf eğilimi ve ekonomideki esneklikler olacaktır. Japonya bütçe açıklarını artırarak devlet harcamalarında gaza bastı. Ama, Japon ekonomik birimler tasarruflarını artırdılar. Devlet harcamalarındaki artışların yapabileceği ekonomik büyüme etkisi özel sektördeki ekonomik birimlerin tasarruflarını artırmalarıyla dengelendi. İç talep artırılamadı. Ekonomik büyüme gerçekleştirilemedi. Bunun yanında, baştaişgücü piyasası olmak üzere, Japon ekonomisinin ne denli katı olduğu bilinen bir gerçek.
FARKLILIKLAR FARK YARATIR
Amerika tasarruf etmiyor. Bundan sonra da Amerika’da tasarruf eğiliminin radikal bir biçimde değişmesi çok uzak bir olasılık. Dolayısıyla, artan devlet harcamalarının Amerika’da ekonomik büyümeye olumlu etki yapması gerekir. Bu süreçte bütçe açıkları da dış ticaret açıkları da rekorlar kıracaktır. Önümüzdeki kısa dönemde resesyona girilse dahi, resesyon yalnızca milli gelir bazında değil, işsizliğin artması (Japonya’da işgücü piyasasının katılığı nedeniyle işsizlik o denli artmamıştı) yoluyla da hissedilecektir. Ama, Amerikan ekonomisinin ciddi bir resesyon yaşadıktan sonra yeniden büyüme sürecine girmesi çok büyük bir olasılıktır.
Kısacası, Amerikan ekonomisinin Japon ekonomisinin son on veya on beş yılına benzeme olasılığı yok denecek kadar az görünüyor. Toparlanma göreli olarak kısa zamanda gerçekleşebilecektir.