Altın

ALTIN asırlar boyunca ulusal ve uluslararası ödemeler siteminin merkezinde duran bir madendi. Asırlar boyunca beyler, krallar, imparatorlar, çarlar ve padişahlar kendi adlarına altın paralar basıp piyasaya sürdüler.

İkinci Dünya Savaşı sonunda oluşturulan yeni dünya düzeninde de uluslararası ödemeler sisteminin temel direği yine altındı. Amerika Birleşik Devletleri, Amerikan dolarının değerini altına bağlamıştı. Diğer ülkeler de paralarını dolara bağlamıştı.

Dolayısıyla, sistem içindeki tüm ülkelerin paraları dolaylı ya da doğrudan altına bağlanmış oluyordu. Düzenlemeye göre, bir ons altın 35 dolar olarak sabitlenmişti. Amerika dolar getirene bu fiyattan altın satmayı taahhüt etmişti. Bu yapıdaki ödemeler sistemine "altın standardı" denir.

REFERANS PARA

Altın standardı içinde, merkez bankalarının en önemli uluslararası rezervlerinden biri doların yanında altın oldu
. Belki, altın dolardan da önemli bir rezerv değerdi. Çünkü, altın, hiçbir ülkenin yükümlülüğü olmayan, ama "para" tanımı içindeki tüm özelliklere sahip bir metaldi. Örneğin, altın, mal ticaretinde kullanılabiliyordu, mal ve hizmetlerin değerinin tespitinde kullanılıyordu ve servet saklama araçlarından biriydi.

İsviçre’de merkez bankalarının bankası olarak bilinen Bank for International Settlement’ın bilançosunda bankanın Basel’deki binası hala 1 İsviçre altını değerinde durur. Boğazlardan geçişin ücreti İsviçre altını cinsinden hesaplanır.

1970’lerin başında doların değerinin altına karşı sabit tutulması zorlaştı. Dolar değer kaybetmeliydi. 1973 yılında Amerika Birleşik Devletleri doların değerinin altına bağlanması kuralını uygulamadan kaldırdı. Doların değeri diğer ülke paralarına göre dalgalanmaya bırakıldı. Altın standardı rafa kalktı.

Bir maden olarak altının önemi azalmadı. Ama, merkez bankalarının kasalarında uluslararası rezervlerin bir parçası olarak altın cinsinden rezerv tutmanın önemi azaldı. Özellikle Avrupa’da birçok merkez bankası ellerindeki altın stokunu satmaya başladılar.

IMF üyesi ülkelerin merkez bankalarında 1975 yılı itibariyle (yaklaşık 145 ülke), 1 milyar troy ons civarında altın rezervleri vardı. 2005 yılına geldiğinde, sayıları daha da arttığı halde (180 ülkeden fazla), IMF üyesi ülkelerin merkez bankalarındaki altın rezervleri 881 milyon troy ons’a (bugünün fiyatlarıyla 572 milyar dolar) düştü. Yani, son otuz yılda toplam altın rezervleri ons olarak yüzde 12 civarında azaldı.

EĞİLİM DEĞİŞİYOR

Amerika Birleşik Devletlerinin altın rezervlerinde bu süre içinde önemli bir değişiklik olmadı
. Ama, Kanada, özellikle 1980’li yıllarda başlayarak yoğun bir biçimde tüm altın rezervlerini sattı. Fransa’nın, Almanya’nın, İtalya’nın ve Japonya’nın altın rezervlerinde önemli bir değişme olmazken, Hollanda, İsviçre ve İngiltere rezervlerinin yarısını sattı. Belçika da altın stoklarını eritti. İsviçre ve İngiltere altın satışlarının önemli bir bölümünü Euro’ya geçildikten sonra yaptığı halde, Hollanda altınlarını 1990’lı yıllarda sattı. Belçika 1980’lerde altın stoklarının önemli bir bölümünü elden çıkardı.

Türkiye’nin altın stoku 3 milyon ons’un biraz üzerindedir ve yıldan yıla önemli değişiklikler göstermez. Altın konusunda haklı olarak tutucu bir ülkeyiz.

Son günlerde IMF’nin uluslararası rezervleri içinde bulunan altınları da satacağı haberleri gelmeye başladı. IMF’nin yaklaşık 103 milyon troy ons (bugünün fiyatlarıyla 67 milyar dolar) altın stoku var. Bilançosunda ise altın stoku 8.8 milyar dolardan değerlendiriliyor. Yani, IMF’nin altın stoklarında ciddi bir kár gizli. Merkez bankalarının bilançolarında altın stokunu değerlendirmemelerinin bir gelenek olduğu da unutulmamalıdır.

Kısacası, artık para otoriteleri, özellikle göreli olarak küçük gelişmiş ülkelerde, altından uzaklaşıp uluslararası rezervlerini ülke paraları cinsinden tutmayı tercih ediyorlar.
Yazarın Tüm Yazıları