DÜNYA’nın fakirin de fakiri insanları giderek Afrika kıtasında yoğunlaşmaya başlıyorlar. Asya bir ölçüde kendini toparlamaya başladı. Afrika’nın tuzağındaki insanların kendilerini kurtarmaları zor görünüyor.
Konu az gelişmişlikten açılınca, az gelişmişliğin nedenlerini sıralamak kolay oluyor. Bu ülkelerde gelir olmadığı için tasarruf yoktur. Teknoloji yoktur. Eğitilmiş işgücü yoktur. Tabii kaynaklar tek elde toplanmıştır.
Fakir ülkelerde ahlaksızlık diz boyu oluyor. Yolsuzluk çok yaygın. Gelir bölüşümü bozuk demek haksızlık olur, yok demek daha doğru bir tanımlamadır. Ekonomik faaliyetler kontrol alındadır. Demokrasiden söz etmek olanaksızdır. Gelenekler yalnızca sosyal değil, ekonomik hayatta da baskındır. Kısacası, abartılı da olsa, fakirin de fakiri ülkelerde modern ekonomik kalkınmanın gerektirdiği hiçbir tohum yoktur denebilir.
GERİ KALMIŞLIK
Ekonomik kalkınma için gerekli tohum az olunca, nereden başlanacağı da konuya eğilenlerin önceliklerine göre değişiyor. Kimileri, devletin (kabile reisinin) ekonomideki etkinliğinin azaltılmasını ve dış ticaret rejiminin serbestleşmesi gereğini vurguluyor. Bir grup iktisatçı tabii kaynakların doğru işletilmesi için yabancı sermayeye izin verilmesini savunuyor.
Siyasi bilimcilere göre, sorun devletin yapısındadır. Bu ülkelere tam demokrasi getirilmelidir. Göz boyayan seçimlerle iktidara gelen diktatörlük yapısından uzaklaşılmalıdır. Ülkenin tabii kaynakları birkaç kabilenin eline bırakılmamalıdır.
Sosyologlar geleneklerin baskınlığından söz etmektedirler. Gelenekler nedeniyle kadının toplumdaki göreli konumu tartışılmaktadır. Akraba birleşmeleri konuşulmaktadır. Pazar kavramını inkár eden kabile yaşantısı içinde kendine yeterlilik ilkesinin baskın olması vurgulanmaktadır.
Fakirin de fakiri ülkelerde, yolsuzluğun toplumsal hayat tarzının bir parçası olduğu iddia edilir. Demokrasinin gelişemediği ülkelerde bu teşhis, büyük ölçüde doğrudur. Bu gerçekten yola çıkarak, gelişmiş ülkeler fakirin de fakiri toplumlara yeterli yardımı yapmaktan kaçınmaktadırlar. Söz konusu yardım top ya da tüfek değildir. Bu insanların ilaca, hastaneye, doktora, hemşireye ihtiyaçları vardır. Bu insanlara sağlık malzemesi ve kendileri gibi hasta olmayan sağlık personeli gerekiyor.
ÖNCELİKLER
Birleşmiş Milletler örgütü, bu konuda gerekli donanımı oluşturmaya ve maddi kaynakları bir araya getirmeye çalışıyor. Ama, bugün Birleşmiş Milletlerin sonuç veren girişimlerinin boyutu Gates ve Carter gibi kişisel vakıfların yaptıklarının neredeyse gerisinde kalıyor. Gelişmiş ülke hükümetlerini ikna etmek bu konulara gönül vermiş bir takım özel girişimcileri ikna etmekten daha zor oluyor.
AIDS’den kırılan Malawi’de hastalığa yakalanmış nüfusun üçte birine (300 bin kişi) beş yıl içinde ulaşılabilmesi yönünde kapsamlı bir program ortaya konuyor. Jeffrey Sachs’ın vurguladığı gibi, çeşitli komitelerden geçen bu plan ancak 25,000 kişiye ulaşılabilmesi için yeterli mali desteği bulabiliyor. Yani, ülke ölüme terk ediliyor. Kısacası, gelişmiş ülkeler, çeşitli nedenler ileri sürerek, soruna kapsamlı çözüm olabilecek yeterli katkıdan kaçınıyorlar.
Halbuki, konuşulan rakamlar göreli olarak o denli büyük değil. Örneğin, Amerika uluslararası terörle mücadele kapsamında bütçesine her yıl 500 milyar dolar civarında para koyuyor. Bunun binde birini çalışabilir bir yapı içinde fakirin de fakiri toplumlara aktarsa, o yörelerde durum çok farklı olabilir.
Galiba, öncelikler yanlış saptanıyor. Sorunlar temelinden değil, yüzeyden saptanmaya çalışılıyor.