ALIŞMAMIZ gereken bir süreç yaşıyoruz. Avrupa Birliği (AB) üyeliği yolunda 3 Ekim ne ilk virajdı ne de son viraj olacak. Pazarlıklar hep sürecek. Önceden hedeflenen tarihlerde ertelemeler hep yaşanacak. Bu süreç, ülke olarak AB üyeliği yolunda bizim eğitimimizin de bir parçası olacak.
Bizim için önemli olan geri dönülemeyecek yollara girmemektir. Öyle ya da böyle, yola devam edeceğiz. Bu arada, AB giderek daha açık olmaya başlayacak. Örneğin, 17 Aralık tarihinde bilineni ifşa etmişlerdi. Görüşmelerin ucunun açık olacağını vurgulamışlardı. Her görüşmede olabileceği gibi, tam üyelik görüşmelerinin de amacına ulaşamayabileceğini söylemişlerdi.
Bu kez, ‘ucu açık görüşmenin’ ismini koymak istiyorlar. Tam üyelik görüşmeleri tam üyelik ile sonuçlanmasa bile bir başka yolla ortaklığın devam edeceğini söylemeye gayret ediyorlar. ‘Sizi ileride tam üye yapmasak da, arkadaş olmaya devam istiyoruz’ diyorlar. Önümüzdeki aylar ve yıllarda bu laflar da daha anlaşılır hale gelecektir.
ÇALKANTILARA ALDIRMAYIN
Bu çeşit gelişmeler bizi yoldan döndürmemelidir. Yol uzundur, amaç bellidir. Türkiye’nin tam üyeliği iki taraf için de faydalı olacaksa, gerçekleşecektir. Bazı milliyetçi kesimin vurguladığı gibi ‘Türkiye’nin tam üye olmasıyla AB kazanacaktır, biz değil’ gibi bir sav doğru değildir. İki tarafın da kazanacağı bir ortamın varlığı şarttır. Böyle bir ortam da vardır. Aksi taktirde, ortaklık, en az bir taraf için, zaten sürdürülebilir olmaktan çıkar.
AB ilişkilerindeki çalkantılar elbette ekonomiye yansıyacaktır. Hissi hareket edip yoldan çıkmadığımız sürece, AB ilişkilerinde de, ekonomide de çalkantılar geçici olacaktır. Olumsuz gelişmeler nedeniyle, dünün ilk saatlerinde olduğu gibi, Borsa düşecek, faizler ve döviz kurları yükselecektir. Olumlu gelişmeler karşısında da tam tersi gelişmeleri yaşayacağız. Dün de yaşadık.
Bu çalkantılar küçük yatırımcıları kaygılandırmamalıdır. Çünkü, çalkantıların nedeni mali piyasalarda haftalık, günlük, hatta saatlik fiyat oynamalarından (faiz ve döviz kuru değişmelerinden) kár etmeye çalışan spekülatörlerin neden olacağı çalkantılar olacaktır. Geçici olacaklardır. Böyle durumlarda küçük yatırımcıların ‘ters köşeye yatma’ olasılığı daima çok fazladır. Dolayısıyla, küçük yatırımcılar beklentilerini şekillendirirken amaçtan sapılıp sapılmadığını irdelemek durumundadırlar.
HEDEF ÖNEMLİ
Önemli olan, yaşanacak uzun süreçte Türkiye’nin kendi AB perspektifini değiştirip değiştirmediği olacaktır. AB süreci Türkiye açısından çoğu zaman konjonktüre bağlı gelişmiştir. Belli dönemlerde, konjonktür aleyhimize çalıştığında, AB süreci çok sevimli geçmeyecektir. Konjonktür lehimize döndüğünde ise önemli engeller açılabilecek ve aşılan engeller bir sonra karşımıza çıkabilecek virajın alt yapısını oluşturacaktır.
Türkiye’nin ‘aday ülke’ olduğunu tescil eden Helsinki Zirvesi olumlu konjonktürün bir meyvesiydi. 17 Aralık Brüksel Zirvesi’nden o ya da bu şekilde müzakere tarihi çıkması da olumlu konjonktürün bir ürünüydü. Ama, bugün Lüksembourg’da gelinen nokta Brüksel’in koyduğu taşın üzerinde inşa edilmiştir. Brüksel ise Helsinki’nin bir sonucudur.
Konjonktür 2005 yılı başından beri az da olsa bizim aleyhimize dönmüş gibi görünüyor. Çünkü, Avrupa’nın büyük ülkelerinin kendi içlerinde ekonomik ve siyasi sorunları var. Bu sorunların aşılması sürecinde Türkiye belli zorluklar yaşayacaktır. Buna alışmamız gerekir. Hissi davranmamamız çok önemlidir.
AB’ye tam üyelik sürecinin ‘uzun, ince ve taşlı’ olacağı söylenirken, bu çeşit sorunlar ima ediliyordu. Şimdi, onları yaşıyoruz. Ama, hedeften şaşmadığımız sürece, ekonomik alanda AB ilişkilerinden kaynaklanan orta dönemli bir sorun beklemek çok anlamlı değildir. O kadar ki, işin sonunda tam üye olamasak dahi, Türkiye her açıdan çok daha iyi duruma gelmiş olacaktır.