2005 yılında Türkiye ekonomisi

BEKLENENDEN daha iyi bir performansla 2004 yılını geride bıraktık. 2005 yılı da, bir şok yaşanmadığı taktirde, 2004 yılına benzeyebilir.

Enflasyonun kontrol altında tutulduğu, ekonomik büyümenin sürdürüldüğü ve istihdamın çok fazla artmayacağı bir yıl geçirebiliriz.

Riskler de vardır. Irak’taki gelişmeler Türkiye ekonomisini ve beklentileri radikal bir biçimde etkileyebilir. IMF’nin bu yıldan itibaren üzerimize baskı koyacağı yapısal reformların savsaklanması söz konusu olabilir. Avrupa Birliği ile ilişkiler beklentiler yönünde ilerlemeyebilir. Her şeyden önce, ileriye dönük iyimser de olsalar, beklentiler iyi yönetilemeyebilir.

Fren yapılması gerekirken, gaza daha fazla basılabilir. Hafif gaz vermek gerekirken, frene abanılabilir. Siyasi alanda hükümetin başarılı sonuçlar alması iktisadi alanda zor kararların alınmasını kolaylaştıracaktır. Siyasi alanda yaşanabilecek beklenmedik olumsuzluklar iktisadi alanda doğru, ama zor kararların alınmasını engelleyecektir.

2005 yılının sorunsuz ve başarılı geçmesi için iki önemli ön koşulun sağlanması gerekiyor: Yapısal reformların hayata geçirilmesi ve üretimde verimlilik artışının devam etmesi. İkisinin de bir arada gerçekleşmemesi durumunda ekonomide sıkıntılar yaşanması kaçınılmaz olacaktır.

Yeni Türk Lirası’na kısa sürede alışırız

YENİ
yıla Yeni Türk Lirası ile girdik. Doğal olarak kafalar biraz karışacak. Ama, kısa zamanda yeni paramıza alışacağız. Alışma döneminde dikkat etmek gerekecek.

Dikkat etmemiz gereken en önemli nokta, mutlak olarak daha küçük rakamlarla konuştuğumuza aldanmayıp aldığımız mal ve hizmetlerin ucuzladığını sanmamak olacaktır. Yeni paraya geçtik diye mallar ucuzlamayacaktır. Aksine, kandırmaya yönelik olarak malların göreli pahalılaşma olasılığı vardır.

Özellikle, temel ihtiyaç maddeleri fiyatlarında titiz davranmalıyız. Gerektiğinde, ilk gördüğümüz yerden değil, birden fazla yerden fiyat alarak ihtiyaçlarımızı gidermeliyiz. En çok aldatmaca bu alanda olacaktır.

Kısacası, YTL’ye alışana kadar iyi hesap yapmalıyız.

Ekonomi bu yıl yüzde 6-8 büyüyebilir

2005
yılında ekonomik büyümenin son üç yıla göre çok daha yavaş olacağını beklemek çok gerçekçi değildir. Normal şartlarda, ekonomi bu yıl da yüzde 6-8 gibi bir büyüme performansı gösterebilecektir.

Beklentilerin aksine, AB üyeliği beklendiği yolda ilerliyor diye Türkiye’ye yabancı sabit sermaye yatırımları akmayacaktır. Bu alanda, 2005 programının beklentileri fazla iyimserdir. Program 3 milyar doların üzerinde yabancı sabit sermaye geleceğini öngörmektedir. Türkiye’den sabit sermaye çıkışı olabileceği göz ardı edilmektedir.

Ama, AB ile ilişkilerin yolunda gitmesi Türkiye’nin dış borçlanma kapasitesini artıracaktır. Dolayısıyla, dış finansman kısıdı belli şartlarda ekonomik büyümenin önünde ciddi bir engel olmayacaktır.

Ekonomik büyüme doğal olarak ithalat artışını getirecektir. Cari işlemler açığı bu yılın da üzerinde gerçekleşebilecektir. Dış finansman darboğazının olmaması ileriye dönük riskleri artırsa da, büyümeyi körükleyebilecektir.

Artan dış ticaret açığının dış piyasalarca daha riskli bir durum olarak algılanmaması için ihracat artışının devam etmesinin özel bir önemi vardır. Artmayan ya da düşen ihracatla beraber artışa devam eden ithalat yoluyla daha da büyüyen dış ticaret açığı dış piyasaların risk algılamasını olumsuza çevirebilir. Bu açıdan, üretimde verimlilik artışının devam etmesiyle ihracatın artış eğiliminde olması önemlidir. Normal şartlarda kurlar yoluyla ihracatı karlı hale getirmek mümkün görünmemektedir.

Yüzde 8’lik enflasyon ciddi çaba istiyor

2005
yılı için tespit edilen yüzde 8’lik enflasyon hedefine ulaşmak için küçümsenmeyecek bir çaba gerekecektir. Sıkı maliye ve para politikalarının yanında yapısal reformların kararlılıkla hayata geçirilmesi enflasyon hedefine ulaşmak için önemlidir.

Yapısal reformların hayata geçirilmesi enflasyon beklentilerinin kırılması açısından önemlidir. Kamu sektörünün finansman açıklarının azaltılmasının kalıcı olup olmayacağı yapısal reformların hayata geçirilip geçirilmeyeceği ile yakından ilgilidir. Dolayısıyla, yüzde 10 civarında katılaşabilecek enflasyon eşiğini aşabilmenin tek yolu yapısal reformları hayata geçirmektir. Kalıcı istikrarın tesis edilmesi yönünde ekonomik birimlerin ikna edilebilmesi yapısal reformlar yoluyla gerçekleşecektir.

Enflasyon konusunda iki önemli risk tarım fiyatlarındaki oynaklık ve geciktirilmiş kamu sektörü fiyat ayarlamalarının 2005 yılı içinde yapılmalarının zorunlu hale gelmesidir. Bütün dünyada enerji fiyatları artarken, Türkiye’de doğal gaz ve elektrikte gerekli olan fiyat ayarlamaları geciktirilmiştir. Bu yıl elektrik ve doğal gaza yapılabilecek zamlar enflasyon hedefinden sapmaya neden olabilir.

2005 yılında, enflasyon yüzde 8’e kadar inmekte zorlansa dahi, yüzde 10’un çok üzerinde gerçekleşme olasılığı zayıftır.

Para politikasında şeffaflık kredibilite getirecek

PARA
politikasının kurumsallaşması ve şeffaflaşması yönünde atılan adımlar Merkez Bankası’nın para politikası konusunda alacağı kararların kredibilitesini artıracaktır. Enflasyon beklentilerinin hedeflenen enflasyonla tutarlı olarak oluşması açısından atılan adımlar çok önemlidir.

Spekülatif dalgalanmaların dışında, enflasyondaki gidişe göre faizlerin son üç yılda gözlenen biçimde hızla düşmesi olasılığı artık kalmamıştır. Reel faizler büyük bir olasılıkla yüzde 8-10 düzeyinde dalgalanacaktır. Bu alanda, faizlerin gereksiz dalgalanmalar göstermemesi için beklentilerin iyi yönetilmesi gerekmektedir.

Yurt dışı piyasaların Türkiye ekonomisine bakış açıları doğrultusunda, iç talep büyümesini yavaşlatmaya yönelik olarak ekonomiyi soğutma ihtiyacı doğabilecektir. Maliye politikaları ile ekonomi soğutulamadığı taktirde, para politikasının devreye girmesi kaçınılmaz olabilir. Böyle bir durumda, 2005 yılı içinde Merkez Bankası’nın faizleri 1-3 puan arası artırması gündeme gelebilir.

Ekonomide iç ya da dış şok olmadığı taktirde, Lira’nın reel olarak değer kazanması 2005 yılında da devam edecektir. Paramızın ne kadar değer kazanacağı beklentilerle çok yakından ilgilidir. 2005 yılı içinde ortalama olarak Euro ve dolardan oluşan bir sepetin nominal olarak yüzde 5 civarında artması normal karşılanmalıdır. Artış çok daha düşük de kalabilir.

İhracatın teşvik edilmesi amacıyla kurların artması gerektiği yönünde son üç yıldır verilen demeçler kurlarda gereksiz istikrarsızlıklar yaratarak yapıcı olmaktan çok yıkıcı olmaktadır. İhracatın kurlardan dolayı yaşayabileceği olumsuzluklar ancak üretimde verimlilik artışı ile tersine çevrilebilecektir.
Yazarın Tüm Yazıları