DÜNYA ekonomileri on yıl önce belki de ilk kez finans piyasalarının küreselleşmesinin getirdiği riskleri acı bir biçimde yaşadı. Bir zamanların "Asya Kaplanları" denen Güneydoğu Asya ülkeleri ekonomileri Tayland’dan başlayan sarsıntıyla yıkıldılar.
Anlaşıldı ki; spekülatif hareketler sonucunda oluşan dengeler kalıcı olamıyor; spekülatif hareketler makro ekonomik dengeleri güçlüymüş gibi gösterirken, aslında dengelerin kırılganlığını da aynı anda yaratabiliyor; makro ekonomik dengeler ne denli güçlü olursa olsun, spekülatif hareketlerin bulaşıcılığı göreli olarak güçlü ekonomileri dahi sarsabiliyor.
SPEKÜLASYONUN GÜCÜ
Güneydoğu Asya’nın yaramaz çocuğu Tayland olarak düşünülebilir. 1995 yılından sonra hızla artan cari işlemler açığına aldırış etmediler. Paraları Baht’ın dolar karşısındaki değerini koruma adına spekülatörlerin hücumlarına direnmeye çalıştılar. Döviz rezervleri bittiğinde, teslim bayrağını çektiler. Tam on yıl önce, 2 temmuz 1997’de devalüasyon yapmayı kabul ettiler.
Devalüasyon çoğu kimsenin beklemediği sonuçları da beraberinde getirdi. Finans sistemi çöktü. Finans kurumlarının kağıttan bir kule olduğu anlaşıldı. Likidite darlığı ile bankalar müşterilerine karşı yükümlülüklerini karşılayamaz hale geldiler. Reel sektör döviz borçlarını ödeyemez duruma düştü. Kısacası, topyekun bir çöküş yaşandı.
Sorun Tayland ile sınırlı kalmadı. Tayland’ın restini gören spekülatörler bu kez Malezya, Endonezya, Güney Kore gibi ülkelere saldırdılar. Hepsini devalüasyon yapmaya zorladılar ve başardılar. Tüm ülkelerde devalüasyonların sonucu aşağı yukarı Tayland’daki gibi oldu. Finans sistemi de, reel sektör de çöktü.
IMF tarihindeki rekor kaynakları devreye sokarak bu ülkelere yardıma koştu. Dönemin IMF Başkanı’nın Endonezya Başkanı’nın arkasında durarak IMF ile yapılan yeni programın imzalanmasını seyrettiği resim o dönemin sembolü oldu. Yılların Suharto iktidarını götüren belki de, yapılan programın içeriği değil, o resim oldu. Endonezya’nın programı uygulamaktan başka seçeneği yoktu.
Bir not: Benzer bir olay 2000 yılı sonunda Türkiye’de de yaşandı. Ama, Asya Krizi ile tecrübelenen IMF, Başbakan’ın arkasında resim vermedi. Ama, Başbakan’a koalisyon ortakları ile beraber televizyonlardan naklen yayınlanan basın toplantısı düzenletip bankaların tüm yükümlülüklerinin devlet garantisi altında olduğunu açıklattıktan sonra "Kasım Krizi" kurtarma paketini onayladı. Başbakan’ın açıkladığı garanti paketine hiçbir zaman hukuki geçerlilik kazandırılamadı.
RİSKLER DEVAM EDİYOR
Asya Krizi herkese çok şey öğretti. IMF’nin son dönemlerde "dalgalı kur" diye bastırmasının arkasında Asya Krizi’ndeki gözlemlerin önemli bir payı vardır. Gelişmekte olan ülkelerde finans kurumlarının yeniden yapılanmasında ve risk odaklı gözetim ve denetimin yoğunlaştırılmasında Asya Krizi önemli bir rol oynamıştır. Bu sayede, reel sektörün başka paralar cinsinden borçlanması da daha yakından takip edilmeye başlanmıştır.
Asya Krizi nedeniyle öğrenilip de henüz çözülememiş sorunlar da vardır. Dalgalı kur rejiminin makro ekonomik dengesizliklere kayıtsız kalabilmesinin sonuçları henüz iyi anlaşılamamıştır. Spekülatif hareketlerin yönlendirdiği olumlu dengelerin kalıcılığını sağlayabilecek mekanizmalar kurulamadığından, spekülatif hareketlerin olumsuz dengeleri de tetikleyebilme olasılığını azaltabilecek somut girişimler oluşturulamamıştır. Spekülatif hareketlerin yönlendirdiği ve tetiklediği özel sektörün üstlendiği döviz kuru risklerini makul sınırlarda tutabilecek uygulamalar geliştirilememiştir.
Gelişmekte olan ülkelerin tümü bugün bu risklerle karşı karşıyadır. Dolayısıyla, on yıl önce yaşanan Asya Krizi çok şey öğretmiştir, ama bugün de benzer riskler on yıl öncekinden daha az değildir.